Her kentin bir simgesi vardır. Ve o kenti simgeleyen bir öğe hikayesiyle beraber öne çıkarılmaktadır.
Paris’in Eiffel Kulesi, Paris denince akla gelen ilk simgesel öğesidir. Elbette bunun yanında çok önemli olabilecek bir takım tarihi öğeler veya yerleri de sayabilirsiniz. Notre Dame Katedrali veya Louvre Müzesi gibi…
Brüksel’de simge Atomium’dur. Her Brüksel’i ziyaret edenin önünde çekilmiş fotoğrafını görebilirsiniz. Ama AB’nin de merkezi olması nedeniyle Parlamento Binaları da Brüksel’i hatırlatabilir.
Atina için bu simge Akropolis’tir. Atina’nın tam merkezinde büyük bir kayanın üstünde inşa edilen Akroplolis oraya uğrayanların görmek istediği en önemli yerdir.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Kentler bu simgeleriyle beraber markalaşmış ve bu öğeleriyle çekim merkezi olmuşlardır.
Simge ya da bir başka deyimle “land mark” olan bu tarihi yapılar veya eserler o kentin dünyaya açılan yüzü olduğundan da devamlı bakım onarımdan ya da restorasyondan geçerler.
O kente gelenler, turistler, gezginler mutlaka oralara uğrarlar ve fotoğraflarını çekerler. Hatta sosyal medya hesaplarında paylaşıp bir nevi o kentin tanıtımını ücretsiz yaparlar.
Peki Mağusa’da simge olan yer neresidir?
Kentin merkezinde, meydana açılan ve duruşuyla, tarihiyle, mimarisiyle en görkemli eser Lala Mustafa Paşa Camisi ya da bir başka adıyla St. Nicholas Katedrali mi?
İnşasına 1300’lü yılların hemen ilk yıllarında başlanan (1299 diyenler de var) gotik mimarisinin bu görkemli eseri Santa Sophia olarak da bilinmektedir. Bir kesimce de St. Nicholas Katedrali olarak adlandırılmaktadır. Osmanlı’nın kenti ele geçirmesinden sonra bir minare eklenerek Ayasofya olarak isimlendirilmiştir. 1735 yılında kentte olan büyük deprem bayram namazına denk gelmiş ve camide birçok Müslümanın ölmesine neden olmuştur. İstanbul’dan gelen taş ustaları tarafından restore edilen cami, 1920’lerde, İngiliz döneminde minaresi gotik tarzında yenilenirken belki de dünyanın ilk gotik minareli camisi olacağını kimse tahmin etmiyordu. Ayasofya ismi Santa Sophia’dan dönüşmüş ve 1954 yılına kadar bu isimle bilinmiştir. 1952 yılında basılan “Mağusa’da Tarihi Yerler” kitabında Suphi Rıza Bey Ayasofya Camisinden bahsetmektedir. Ta ki 1954 yılına kadar! Adada köy, kasaba ve yol-sokak isimleri için Türkleştirme politikasının devreye konulması ile beraber adaya gelen Celal Hordan buraya Lala Mustafa Paşa Camisi diyene kadar Ayasofya olarak yazılıp çizilmiştir.
Bu kentin simgesi olabilecek bu görkemli gotik eserin bugünlerde durumu içler acısıdır.
Kıbrıs Vakıflar İdaresi’ne ait olan bu yapı çok uzun yıllardır kaderine terk edilmiştir. Turistlerin en büyük uğrak yeri olmasına rağmen Vakıfların ilgisizliği Lala Mustafa Paşa Camisi’ne (St. Nicholas Katedrali) hat safhadadır. Düşen her gotik detay, her bir taş, yerde kalmakta ve kaybolmaktadır. Yıllardır en ufak bir bakımdan geçmemiştir.
Kenti öne çıkarabilecek, meydanın ve kentin görkemli yapısını tekrardan ciddi bir biçimde ayağa kaldıracak ve ön plana çıkarabilecek bir otoriteye halen ihtiyacımız var!