Mağusa Limanı Yapımında Yaşanan Süreç (2)

1900’lü yılların başlarında Mağusa limanının İngilizler tarafından yapılması sürecinde Mağusa surlarının korunmasıyla ilgili yaşanan sıkıntıları geçen yazımızda incelemeye başlamıştık. Bu konuda uğraş veren İtalyan ve İngilizlerden bahsetmiştik. Bu yazımızda surların korunmasıyla ilgili devreye giren kurum ve kişilerin oynadığı rolleri yazmaya devem edeceğiz.

1877 yılında Londra’da kurulan SPAB (Society for the Protection of Ancient Buildings - Antik Binaları Koruma Derneği), Kıbrıs'ın antik anıtları hakkında benzer raporlar duymuştu ve bunların daha iyi korunması için neler yapılması gerektiğini düşünüyordu. 1897'de derneğin sekreteri, İngiliz hükümet görevlisi W. Harts Bennett'e, Mağusa'daki Lüzinyan ve Venedik dönemine ait kilise ve sarayların Port Said için bir taş ocağı sağladığı ve Bellapaise Manastırı'nın giderek harabeye döndüğü yönünde bilgi aldığını belirten bir mektup yazdı. 

Limanın Yapımı Süreci 2 Foto

Daha sonraları uzun bir mektup da Kıbrıs Yüksek Komiseri Sir W.F. Haynes Smith’ye hitaben yazılmıştı. 16 Aralık 1899 tarihli The Times'da yayınlanan ve Lord Curzon'un Hindistan'da yaptığı bir konuşmaya gönderme yapan Kıbrıs Yüksek Komiseri (1898-1904) Haynes-Smith'in sözleri şöyleydi: 

"Geçmiş bir çağın görkemli, güzel veya tarihi yapılarını, hangi amaçla kurulduklarından veya hangi inanca adandıklarından bağımsız olarak, paha biçilmez bir yadigar olarak, sonraki nesiller tarafından şefkatle ve neredeyse dinsel bir şekilde korunduğunu düşünüyorum ve Hindistan hükümetinin yönetimi sırasında, hiç kimse beni bu amacın pratik olarak gerçekleştirilmesinde cimri veya isteksiz bulmayacaktır. Bizler, daha eski ve üstün bir sanat veya mimarinin anıtlarının harabeye dönmesine izin verecek kadar özgünlük açısından zengin değiliz ve Hindistan'ın antik anıtlarının korunmasını hükümet için bir yükümlülük unsuru olarak görüyorum". Makalede, derneğin (SPAB) Hindistan için doğru olanın Kıbrıs için de aynı şekilde doğru olması gerektiğini düşündüğü ve "Mağusa Taş Yasası"nın (27 Haziran 1891) çıkarıldığı belirtiliyordu.

George Jeffery'nin 2 Şubat 1900 tarihli, SPAB (Antik Binaları Koruma Derneği) sekreteri Thackeray Turner'a yazdığı mektup, şu konu hakkındaydı: Kıbrıs'ın Ortaçağ kalıntılarının ve özellikle eski Ortaçağ kenti Mağusa ve iskelenin "iyileştirilmesi" ve yeni tramvay (tren) için bir geçit yolu inşası için alt yapıda kullanmak amacıyla şehrin surlarının yakın zamanda yıkılması hakkında içler acısı durumu!

Bunun üzerine SPAB sekreteri Thackeray Turner, İngiliz Sömürgeler Ofisi Sekreteri E.H.'Marsh’ye bir mektup yazdı. Marsh, derneğin bir Milletvekilinden konuyu Parlamento'da gündeme getirmesini istemeye karar verdiğini belirterek, "tüm zorluk kalıntıların yeterince iyi bilinmemesi ve akıllıca bir ilgi uyandırılamaması gibi görünüyor. Yine de Fransa bunları resimlendirme ve yayınlama zahmetine girerken, bu antik kalıntıların yok edilmesine izin verilirse, bu İngiltere için bir utanç olacaktır." (1901'de Fransız Kamu Eğitim Bakanlığı ve Kıbrıs Hükümeti tarafından 1570 kuşatması sırasında yıkılan kiliselerin zeminlerini ve temellerini ortaya çıkarmak için Mağusa'da çeşitli kazılar yapmak üzere görevlendirilen Camille Enlart'a atıfta bulunmaktadır). Bay Marsh, yürüttüğü soruşturmadan sonra gereksiz yere endişelenmedi ve derneğe (SPAB) 12 Şubat 1900 tarihli cevabında, "Duvarın 200 ayaklık bir kısmı yıkılacak ancak çok büyük bir kısmı kalacak ve diğer binalara dokunma ve onları malzeme olarak kullanılma fikri olmayacak. Duvarın bir kısmını yıkmaktan kaçınmanın imkansız olacağından korkuyorum, derneğin buna ciddi bir itirazı olacağını sanmıyorum!" dedi. 

Dört gün sonra, 16 Şubat 1900'de The Times’da çıkan bir yazıda Mağusa limanının iyileştirilmesinin Yasama Konseyi tarafından gerekli ön mevzuat kabul edilir edilmez ele alınacağını ve eski surlar ile kapılara gereksiz müdahalelerden kaçınmak için her türlü özenin gösterileceği yazıldı. Bu arada SPAB, İngiliz Sömürgeler Ofisi Sekreteri Marsh'ın mektubunu Jeffery'ye iletti ve Jeffery, 16 Mart 1900'de Milano'dan "Mağusa'yı 'bozulmamış' olarak korumak istiyoruz ve mühendislerin geride bırakmayı seçtiği şehrin çoğunu değil" diye cevap verdi. “Ayrıca, bu harikulade şekilde korunmuş, terk edilmiş şehrin, tekrar bir ticaret ve faaliyet merkezi olabileceği belirsiz düşüncesiyle yok edilmesinin mümkün olan en acınası şeylerden biri olduğunu tekrar vurgulamaktan başka bir şey yapamam"diye devam etti.

Limanın yapımı, surlar ve Mağusa’nın korunmasıyla ilgili yazı dizimize gelecek hafta devam edeceğiz.