Fotoğraf Karelerine Sığanlar, Taşanlar ve Baba Muhalefet
Büyük katılım olacağını varsaydığımız dünkü eylem; derdimiz olmayan dertleri, sinsi müdahaleleri sonlandırmak için yapılsaydı, içinde samimiyet olurdu... İşgal, istila ve taşıma coğrafyanın dertleri, taşıma nüfusun dertlerine bu kadar hassas olma hali vardı bunda… Baba muhalefetin böyle bir talebimiz yok demesi imkansızdı… Kıbrıs artık belki en yakın tozlu raflar arasında kalan bir KTHY bileti arasındaydı... İşte buydu esas cesaret ve mücadele, işgal altında olduğumuzu kimse inkar etmiyordu, ama endişe çok daha farklıydı. Eğitim içerisinde bir ihtiyaç varsa o da kapsayıcı bir özgürlükle olması gerektiğiydi. Bu vurgulanamayacak kadar ikinci plandaydı ve motivasyonunuz başka işlere çalışıyordu sizin…
Sadece dini inanç özgürlüğü değildi mesele, kendinizi kandırmaya hiç gerek yok. Tüzüğün şu anda yasal olarak içimize işlemesi, daha iyi günlerimiz... Sunulmasına bile izin verilmeyeceği açık ve net söylenebilirdi. Ama ne yapıldı? Ve ne yapılıyor? Ve ne yapılacak?
Sembolik olarak fotoğraf kareleri her zamanki gibi doldurulacaktı muhalefet tarafından, çünkü külliyenin ihtişamlı kapıları yakın bir zamanda açılacaktı…
Muhalefete tek düşen biz de oradaydık, biz de ‘çocuklarımız’ için yürüdük demek yeter de artardı bile...
Sahi siz çocuklarınızı seven bir memleket olsaydınız, çocuklarınızı her alanda korurdunuz icabında...
Sahi orada olmak, miting yapmak, toplanmak, bir ritüel olarak mı anlamlıydı? Kıbrıs’ın işgal bölgesi işgalin son bulması muhalefetin ağzına girmeyince, bu muhalefet sadece ataerkil, kutsal sorgulanamaz baba olmalıydı..
Bunu dillendirmek bu kadar mı zordu?
Ne şiş yansın ne kebap baba muhalefetin bir numaralı taktiğiydi ve aslında cevabını bildiğimiz sorulardı bunlar…
Gün sonunda bir iç hesaplaşması gerekliydi…
Savunmaya geçmek, bağırmak, çağırmak, "biz de oradaydık" ve “üzerimize düşen görevi yaptık” demek vicdanen rahatlamak için en kolay olandı.
Dün fotoğraf karelerine sığdırıldı yine bütün bunlar. Fotoğraf karelerine sığan her vazgeçişte bir çıkar, her kucak açışın arkasında da sinsi bir hizmet yatıyordu... Tamdan yarım, yarımdan tam ödününü verebilelim diyedir bütün bunlar?
Etten kemikteniz, duygusal ve mantık 'olduğu kadar' ve ‘günü kurtaracak kadar’ işliyor…
Maksat biraz içimizi rahatlatsın, devam edebilelim hayatımıza kaldığımız yerdendi sözümona… Ödünler; hesaplı, kitaplı, stratejik çıkarlar doğrultusunda veriliyordu ve yarım kalmaya devam etmeliydik biz, siz ‘tam’ kalırken…
Bir adım atıp dışarıdan bakınca bu fotoğrafa, işte o zaman daha temiz görüyoruz birleştiğini zannettiğimiz memleketin bölük pörçük her köşesini. Yarım olduğunu ve fotoğraf karelerine sığdırmaktan öteye gitmeyeceğini...
Aman bir ayrım yaptığımız algısı olmasın, bizi birbirimize düşüremezler derken, Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımı yapma endişesi, Kıbrıslı-Kıbrıslı ayrımı yapma endişesinden öteye geçmişti bu yerde, ve bu çok daha önemliydi herkes için... Biz Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımı yapmıyoruz, biz sizden daha çok Türk, sizden daha iyi biliriz Müslümanlığı demek bir marifet haline geldi. Hayır biz aslında dindar değiliz demek. günlük hayatımızda başörtüsü ya da din, gayemiz değil, ve bizim çok daha önemli meselelerimiz var demek önceliğiniz olamıyordu…
Başka coğrafyaların taşıma problemleri, derdimiz olmayan dertleri düşünmek sizin daha çok işinize yarıyor çünkü. Neden?
Muhatap almamız gerekenin buradaki ‘hükümet’ değil de çok daha büyük güçlerin olduğunu, Türkiye olduğunu unutmak, ve ona yaranmak değil de ona başkaldırarak değişim olacağını bilmekti esas mücadele…
Bu olmadıkça bütün endişe Türkiye bağlamında ve onun karşısında kimin daha çok laik, kimin daha çok barışçıl, kimin daha Türkiye ile iyi ilişkiler kurduğu endişesi olunca burada ‘biz’ bitiyor ve ‘onlar’ başlıyor.
Samimi, içten, kapsayıcı ve sürdürülebilir olmuyor, olmasını istemiyorsunuz. Çünkü çözümsüzlükten elde ettiklerinizi, çözüm olursa idame ettiremeyeceğiniz gerçeği, bir koltuk sevdalısı gidecek ve yerine diğeri gelecek kısırdöngüsünü bitiremiyorsunuz…
Bu ülkenin derdi olmayan dertlerin bu ülkedeki hükümetle çözülemeyeceği gerçeği açıkça ifade edilmedikçe, iktidarı bırakalım, baba muhalefet birbirini yedikçe, kaybediyoruz ve gün geçiyor…