Kiliseler Şehri Mağusa ve Yeraltı Kiliseleri

Mağusa kiliseler şehri olarak bilinmektedir. Rivayete göre -belki de şehir efsanesidir- Mağusa’da 365 kilise olduğu söylenmektedir. Fakat bu rakam hiçbir bilimsel veriye dayanmaktadır. Şu anda harabe durumda olanlarla beraber ibadet etmeye hazır durumda olanların tümünü saysak 25 sayısına ancak ulaşabiliriz. Kiliselerin bir kısmı yaşanılan depremlerden bir kısmı da Osmanlı kuşatması döneminde yıkılmıştır. Son büyük depremin 1735 yılında olduğu bilinmektedir. Bu kiliselerin bir başka yıkım sebebi de çok konuşulmasa da Venediklilerin Mağusa’yı kansız bir şekilde devraldıkları 1489 yılından sonra kentin surlarını güçlendirmek için hızlı bir şekilde taşa olan ihtiyacı nedeni ile olmuştur. Birçok kilise yıkılmış ve taşları tahkimatta kullanılmıştır. Bugün Mağusa suriçinde gördüğümüz anıtsal eserlerin ve kiliselerin hemen hemen tümünün yapım yılı 14. Yüzyıldır. Lüzinyan dönemine denk gelen bu yıllarda Mağusa’nın sadece Kıbrıs’ın değil tüm dünyanın en zengin kenti olarak bilinmektedir. Özellikle 1291 yılında şimdilerde İsrail devletinin sınırları içinde buluna Akka’nın düşmesinden ve Müslümanların eline geçmesinden  sonra o bölgede bulunan tüm Hristiyan nüfus Mağusa’ya taşınır ve kent Akdeniz’in doğusunda son Hristiyan kenti olur. Doğu ile Batı arasındaki ticaretin merkezi durumuna dönüşen kentin belki bu kadar güçlü bir savunma sistemine ve surlarına sahip olmasının nedeni bu ekonomik döngüden olduğu iddia edilmektedir.

Kentin Hristiyan nüfusla henüz tanışmadığı ve Hristiyanlığın suç sayıldığı yıllarda olacak ibadet etmek isteyenler gizli bir şekilde dini görevlerini yerine getiriyorlardı.

“Dünyanın birçok yerinde, İsa'yı açıkça takip etmek hapis cezasından ölüme kadar ağır cezalara yol açabiliyordu. Bu bölgelerde, yeraltı Kilisesi zulüm gören Hıristiyanlar için hayati bir can simidi haline gelmişti. Bu gizli Hıristiyan toplulukları evlerde, bodrumlarda ve diğer gizli yerlerde bir araya gelerek, inananların düşman hükümetlerin veya aşırılıkçı grupların dikkatini çekmeden ibadet etmelerine, dua etmelerine ve inançlarını paylaşmalarına olanak tanır. Yeraltı Kiliseleri yüzyıllardır çeşitli biçimlerde varlığını sürdürmüştür ve genellikle yoğun zulüm zamanlarında gelişmiştir.”*

Tüm dünyada benzer dönemlerin geçildiği yıllarda işte bu ibadetler yer altında yapılan tapınak veya kiliselerde yapılıyordu. Mağusa’da da üç adet yer altı kilisesi bulunmaktadır. Biri surların hemen dışında bulunan Santa Maria de la Cava’dır. Gezginlerin kaynaklarında çok önemli bir Latin kilisesi olarak geçmektedir. Tamamen kayaya oyulmuş bir şekilde yapılmış olup kentin kuzey-batısındaki Martinengo burcunun karşısına denk gelen bir yerde sur dışında bulunmaktadır. Osmanlının 1571’de gelişine kadar hem Yunanlılar hem de Latinler için önemli bir kilise olup, Mağusa limanını ziyaret eden hacılar, tüccarlar ve denizcilerin ilk uğrak noktalarından biriydi.

Suriçinde bulunan yeraltı kiliselerinin bir şimdi Mağusa Türk Gücü kulübün kuzeyinde yer almaktadır. Orada iki kilisenin kalıntıları mevcuttur. Biri Dominik cemaatının St. Dominik kilisesidir. Onun hemen yanında da yeraltı kilisesi olarak bilinen ve St. Clara olarak da geçen Ay Fotos (Aziz Fotu) kilisesi vardır. Fransiskanlardan kalan yapılar olarak da bilinmektedir.

Diğer bir yeraltı kilisemiz de St. Ann kilisesinin hemen doğusunda bulunan St. Mary Bethlehem (Azize Mary Bethlehem) kilisesidir. Eski Ceneviz haritalarında işaretlenmiş olup Meryem Ana’ya adanmış önemli bir kilise olarak bilinmektedir.

*https://www.hisfeet.com/underground-church-hidden-faith-persecuted-nations/

Okan-1