Mağusa Sur Duvarlarındaki Toprak Yığınları… Anıtsal eser mi, değil mi?
Mağusa kalesi Ortaçağ savunma mimarisinin en önemli örneklerindendir. Bütünlüğü günümüze kadar olabildiğince korunmuştur. Sur duvarları, önündeki toprak yığını, tabyaları, burçları, burçların altındaki mazgalları ve hendeği ile bir bütünü teşkil etmektedir. Bu surlarla çevrili kale, Ortaçağ’dan günümüze ulaşmış ve yaklaşık 550 dönümlük alanıyla eşine ender rastlanan bir yapıdır. Eğer bu bütünün bir parçasını ortadan kaldırırsanız Ortaçağ savunma mimarisinin en değerli yapısından bir öğeyi ortadan kaldırıyorsunuz ve eksiltiyorsunuz demektir. Surların önünde olan ve savunma yapısını güçlendiren toprağın çeşitli amaçlarla surların önünden boşaltılması surlara ve savunma sisteminin bütünlüğüne önemli ölçüde zarar vermiştir. Mağusa surlarında son yüzyılda en büyük hasar belki de tam da bu noktada olmuştur.
1903 ile 1935 yılları arasında Kıbrıs Eski Eserler Dairesi Küratörlüğü yapan George Jeffery, surların gerisindeki toprak yığınının (glacis) korunmasının ve değerinin farkındaydı. İngiliz hükümetini bu yığının surların ayrılmaz bir parçası olduğuna ikna etmek için önemli çabalar sarf etmiştir. 1933 yılında yazdığı bir mektupta, “toprak yığını olmayan bir kale, derisi olmayan bir hayvan gibi olurdu" (without its glacis a fortress would be like an animal without its skin) dedi.
1917'de surlardaki toprak yığını, geliştirilmesi önerilen demiryolu inşaatı nedeniyle tehlike altına girdi. Jeffery, hükümeti, Londra'daki toplum örgütleri olan bağlantısına atıfta bulunarak, Mağusa surlarının gerisindeki toprak alımını önleyen alternatif bir eylem benimsemeye ikna etmeyi başardı. Ancak, hem limanın hem de demiryolunun geliştirilmesi surlardan büyük miktarda toprak çıkarılmaya devam etti. Tüm bunlardan önce 1905'te Evkaf'ın İngiliz Delegesi'nin, Mağusa surlarının (Jamboulat-Canbulat-/Paşa Vakfı) bu toprak yığınının bir kısmını Anglo-Mısır Toprak Tahsis Şirketi'ne sattığını ve bu sonuncuya tapu verdiğini belirtmekte fayda var. Onlar da sırayla araziyi 44 yapı parseline böldüler ve bu parsellerde ev inşa etmek için izin isteyen çeşitli kişilere sattılar.
Sahiplerinden birinin surların gerisindeki bu toprak yığınından 12.000 kamyon dolusu toprağı kaldırması davası, 1933'te IV/05 sayılı Kanun'a aykırı olarak mahkemeye taşındı, ancak dava davalının tapu senedindeki yerin eski bir anıt olduğu kanıtlanamadığı için reddedildi. Sonuç olarak, sadece eski anıtın kendisini değil, aynı zamanda çevresini de tanımlamanın ve ilan etmenin ve özel sahiplerine bunu bildirmenin gerekli olduğu ortaya çıktı. Ve nihayetinde, 12 Kasım 1933 tarihli bir bildirim (MP 596/33) yayınlanarak, Mağusa surlarının sınırı tanımlandı ve bu toprak yığını da bir anıt ilan edildi.
***
Maalesef 1950’li yılların ikinci yarısındasn sonra uzunca bir süre kentte askeri otoritenin hakim olduğu bir dönem yaşandı. Bu yıllarla birlikte yasa tanımaz bir süreçten geçildi. Ve bu dönemde yani geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu toprak yığınlarının boşaltılmasına devam edildi. Kara Kapısından (Ravelin) kaleye girerken sağ tarafında yaklaşık 100 metrelik bir alan, Canbulat Yolu boyunca Deniz Kapısı ile Canbulat Kapısı arasındaki alanlar 1950’li ve 60’lı yıllarda yok edildi. Son olarak da yine (muhtemelen) 1960’lı yılların başında Campo Santo Tabyası’nın bir kısmından toprak alındı ve tabyanın bir köşesi de yıkılmış oldu. Alınan bu toprakla beraber Campo Santo Tabyası da yıkılma sürecine girerken en azında bu tabyayı kurtarmak adına 2024 yılında Mağusa İnsiyatifi Belediye Başkanı Süleyman Uluçay ile görüştü. Uluçay bu konuda belediyenin inisiyatif alabileceğini söyledi. Bunun üzerine bu çalışmaya gönüllü destek veren İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Doç. Dr. Abdullah Ekinci ile bölgenin Geoteknik Değerlendirmesi/Mağusa Surları Dolgu Projesi yapıldı. (Proje, yazının sonundaki linktedir) Çalışmaya Hüseyin Öztörel de yaptığı topografik çalışmalarla katkı koydu. Anıtlar Yüksek Kurulu ile temas edildi. Mimari proje ve Şehircilik onayı da gereksinimi ortaya çıkan çalışma şu anda Mağusa Belediyesi’nde projelendirme aşamasındadır. Temennimiz en azından Campo Santo Tabyası’nın ayakta kalan kısmının kurtarılması ve surlarla beraber anıtsal yapımızın bir parçası kabul edilen bu toprak yığının tekrardan yerine konmasıdır.
https://magusainsiyatifi.org/mi_yazi/magusa-surlar-dolgu-projesi-geoteknik-degerlendirme/