TOZ TOPRAK HAVA
Toz toprak bir hava hâkimi olmuş günün, karar verecek toz zerreleri kimin nefesini tıkayacağına. Kapalı bir hava kışın habercisi değil hayır, bahardır kapıda. Masanızın üzerinde duran kitapları toplayıp kaldırın rafa. Okumak bir noktadan sonra kişiye uzak. Bir film açmak isteyin ve asla konsantre olamayın yaşadığınız çağa.
Yaşadığınız çağ, şimdiye kadar yaşanan çağlarda ne yaşanmışsa hepsini apaçık yaşatıyor insana. Yeter artık denilen ne varsa karşınızda. Her olay mevsimsiz, her kötülük ucube, her insan biraz daha tahammülsüz bu çağda.
Sürekli dağılan bir masayı toplamaya çalışan insanlara döndük, sürekli dağılan bir masa. Her şey hızla yere düşüyor, durmadan yere düşüyor, sürekli düşenleri alıp masaya koymaya çalışan ellerimiz yorgun, bitkin, çatlamış. Kumaşsız kalmış bir insanlık çırılçıplak koşuyor sokaklarda. Sokakların ağzı ağaçlar, hızla sökülüyorlar. Yüzsüz kalan bir sokak haykıramıyor gördüğünü. Gözlerine basa basa kör ediyorlar sokak adlarını. Bilmediğimiz adları okuyarak geçiyoruz, çiçek isimlerinden oluşturulan sokakları görünce şaşırıyoruz nereye vardık diye. Bu kadar açık ara fark, yarışmalarda dahi olmaz.
Toz toprak hava birleşmiş suyu ele geçirme derdinde. Su kirli artık. Sular toz sular toprak. Sular bulanık. Hiçbir berraklığı kalmamış şeffaflığın.
Lefkoşa yollarında yine bilmediğim yollar, bildiğim yollara çıkarırken beni, bu sokaklar bu yollarla ne ara birleşti? Yol çalışmaları hızla sürüp şehirleri birbirine bağlarken sırf daha erken ulaşmak için bir şehirden diğerine; neden hiçbir yol beni varmak istediğim yere çıkaramıyor? Biz neden hep çıkmaz sokakta hissediyoruz kendimizi?
Koca koca saraylar yüzünden, başa neden olacak.Koca koca camiler öncelikli çünkü evlerden, okullardan, yerlerden. Eskiden inandığım değerler, değer vermeyenler yüzünden hızla değer kaybederken kimse demesin inancı yok diye kimseye. Herkesin inancı da inandığı da kendine. İnanç çok başka bir mesele.
Tozlu hava gözlerimizi kör ediyor, toprak eski kokusunda değil lağıma karışmış hızla, çünkü bu kadar yapı bu yarım kalmış çeyrek adada akla mantığa aykırı. Çürüyen dişlerimizi gömebiliriz evimizin avlusuna. Nasıl olsa bize ait olmayan bir diş ile çiğneyip duruyoruz geleceği çünkü hazmedemiyoruz hiçbir geçmişi. Bu toz bu toprak bu havadan geçecek değil. Çünkü kamyonlar var gücüyle çalışıyor saraylara. Daha çok odası olmalı bu sarayın. Duvarları elmaslarla kaplanmalı. Aynalarla hatta. Gözü olanın gözü kendine değmeli, saraya değil. Nazar değmesin asla saraylara. Kırk odası olsun hatta ve kırk odasında ayrı ayrı kırk kazanı yoksa nasıl masala dönüşecek. Yoksa biz nasıl kazanlardaki kurbağalara dönüşeceğiz. İlla ki kırklarca oda kırklarca kazan kırklarca biz kurbağalara.