Kıbrıslı Türkler arasında dini inançları yerine getirme tanrı ile insanı ilgilendiren ve onlar arasında süren bir olguydu.
Yüzyıllarca böyle gelmiş böylesine de giderken son çeyrekte alışık olmadığımız bir deformasyona uğradı.
Politikacılar ya da politik sahnede kendini göstermek isteyenler hızla, sözde dini bütün, namazında niyazında, dört dörtlük orucunu da tutar gibi yapan müslümanlar oluvermişler.
İnanmadık tabii ki. Hatta ne yerdeki ne de gökteki inanmış bu işe.
Türkiye’deki din sömürüsüyle iktidarlarını sürdürmeye çalışanlara mesaj göndermek isteyenler iftar sofralarından boy boy kendilerini göstermişler.
Bu durumu herkes bildiği halde bu yazının esas konusu bu değil.
Mağusa’da son yolculuğuna uğranacak olanların, Mağusalılarla vedalaştığı cümbezin altı cenazelere kapatılır hale geldi.
Corona günlerinde bir zorunluluktan doğan cenaze işlemlerinin tümüyle mezarlığa kaydırılması Mağusalıları yüzyıllık geleneklerinden kopardı attı.
Ölümler tabiat kanunu. Bunun önüne geçemeyiz. Fakat ölümlerin ardından insanların birbiriyle bir sosyal ortamda buluşup gideni son yolculuğuna uğurlaması yakın geçmişte meydanlarımızda yapılırken, bu geleneğimiz şimdilerde niye görmezden geliniyor?
Bir siyasi güruhun iftar sofrasına dönüştürülen Mağusa Namık Kemal Meydanındaki cümbezin altı plastik sandalye ve masalarla işgal edilmiş durumda.
Cenazelerin kalkması için alan kalmazken, kentin en çok ziyaret edilen Lala Mustafa Paşa Camisi ya da diğer adıyla St. Nicholas Katedrali’nin giriş ve çıkışları neredeyse engellenmiş durumda.
Bu mu 21. Yüzyılda dine bakış açımız? Bu mu laik toplumda inançların yerine getiriliş şekli?
Hiç sanmıyorum.
Suudi Arabistan’ın bile dine yönelik yaptığı kısıtlamaların ortadan kaldırılmasını ve inanç özgürlüğüne saygı göstermeye yönelik attığı adımları izlerken adamızın olmayan gelenekleri varmış gibi gösterip bunun üzerinden politik rant sağlama güdüsüyle yapılan “iftar şovları” uzun bir süre daha gündemimizde kalacağa benzer.