ASLINDA…
Birçok farklı konuda yazıp, tüm yazdıklarımı başka dosyalarda bekletmeyi seçiyorum. Olup bitenler karşısında şaşkınca beklediğimiz gibi… Anlamsızca izlediğimiz ve neredeyiz diye sorguladığımız gibi…
Hayat gailesini her birimiz benzer sorunlarla farklı çözümlere başvurarak çözüyor olsak da her birimiz aynı yoruluyoruz ve bu beden yorgunluğu olmuyor sadece ne yazık ki, ruhun yorgunluğu da oluyor. Ruhumuz o kadar yoruluyor ki bedenimizden çıkarıyor acısını. Yaşlı gençlere dönüşüyoruz. Yaşlı birer genç oluyoruz zamanın takviminde, her gün bir yaprak eksilen…
İçinde bulunduğumuz koşullar, yapmak zorunda olduklarımız, yaptıklarımız ve yapacaklarımız derken hayatı her gün biraz daha kaçırıyoruz. Her gün bir yazı eksik başlıyorum güne. Her yazımı zihnimin derinine gizliyorum. Çünkü her gün trafik kazası, her gün akıl almaz ölümler, her gün biraz daha bozulan çark; dişlerini geçiriyor bileklerimize…
Aslında güzel şeylerden bahsetmek istiyorken ve hazırlanıyorken güzelliklere, bir ölüm çalıyor kapımızı. Ölüm kötü bir şey değil hayatın gerçeği fakat zaman ölüm konusunda adil değil.
Bilincini kaybetmiş birer hasta oluyoruz adanın yarısında, bilincini tarihte arayan elindeki ışıkla. Asla bulunamayan bir tarih bu, tarihe karışmış bir tarih bu, sayılar şimdi orda burda.
Çocuklar tarihin bu zamanında da üzülüyor madem, henüz doğru tarih yaşanıyor değil. Zaman hâlâ kayıp, bulunmuş değil. Dişlerime yapışan kelimeler, bir romanın sayfalarına ait değil. Eski bir melodi duyulsa da uzaktan, bugünün şarkılarına ait değil.
Hiçbir zamana ait hissetmeyen insanların varlığı dolarken evrene, bu yazılan tarih hiç de adaya ait değil.
Bir çiçeğin yaprağına yazdığım şiirleri toplasam da bir daha düzenleyemem o kayıp dosyayı kalan zamanımda. Yazdığım şiirler artık bana ait değil.
Aslında kocaman bir mutluluk yazılmalıydı karaya, karanın yüzü çalındı adada ve yüzsüz kaldı sonunda o da. Şimdi deniz istediği kadar vursun suyu yüzüne, şimdi deniz istediği kadar çarpsın suyu tenine, temizlenmez yüzünün karası ne kadar tuzlansa da su.
Çocuklar kadınlar adamlar kıyıya vurup duruyor öldükçe. Gazete sayfaları adaya ait değil. Yıllar yıllar öncesi gazeteleri gördükçe bu sayfalar anlıyorsun ki bizim değil.
İntihar kelimesi yeniden düşerken adaya, katledilmek yeniden yapışırken adaya, sözlükten atılan her kelime yeniden dönüyor ağıza. Oysa ne inşallah ne keşke benim sözlüğüme ait değil.
Şaşırmam artık dedikçe ve kaç kez farklı yazılarda bu kelimeyi seçsem de kullansam da şaşırmamak elde değil. Bilinçsizce arttırılan nüfus sayesinde nüfuzu kaybetmişiz kendi elimizde. Şimdi herkesin dilinde doğru bir cümle. Kimin sözü kime ait belli değil.
Aslında sadece biraz dinlenip biraz gülüp eğlenip gidecektik biz de, bu kadar dert ve tasa içinde inanın bu mümkün değil. Yine de patlasa da yanında bombalar yaşamak zorundasın ölmedikçe. Direnmek ve baş etmek çözümünse kendince dik duracaksın takvim üstünde ve düşerken yaprağın bir gün senin de tarihe not düşecek yaptıkların iyiyse.