Kerhaneye giden yolda parlar ışık
Islak birkaç anı biriktirdi, belki umutsuzluğu kurutmaya gücü yetmedi. Bu kadınlar; kürsüden bağıranlar, erkek sessizliğine bürünenler: öyle vicdan, öyle hak, öyle umutlu, inandırıcı yalanlarla başa geldiler …
Telaffuz ediyorlar başka kadınların ağrılarını, anılarını, kendi yaşamadıklarını…
Bir vekil işte o, yeter ona bu. Bir şeker parasına inanıyor tüm kadınlar, erkek gücüyle sahneye çıkmış dünyada kendini gösterenler…
Tüm kirli işleri kadınlığının ardına saklıyorlar. Gün gelince de kutluyorlar 8 Martları, yokmuş gibi bundan önce kadın hakkı.
İstisnaların kaydeyi bozduğu yer burası... Ortasından böldüğünüz tüm yatırımlarınız bir ihanet tüm kadınlığınıza.
Şiir nedir biliyor musun dedi adam: şiir kadının saçlarından akan kandır aslında…
Ve işte tam da bu noktada, 8 Mart anlamsızdır, kutlamak geçersiz, konuşmak namümkün…
Sağır kulaklara savrulmaktır tek çare:
ışığa giden yol
kapkaranlık yolda duran polis yığını
bekliyor pusuda
ölen yayalar
arabalar
nafile
bir maaş
iki maaş
üçüncü de kesilince
kısalır ömürler
yavaş yavaş
***
bağırıyor genç kadın polis
yabancı dilde:
“this is law, it is 65, you 95”
absürt bir gübre kokusu gibi bunu duymak
hız anlam buluyor karanlıkta:
görülmeyen tabelalar
herşey tam
sen yarım
***
bekliyor pusuda kadın
kesiyor cezasını
kısalıyor ömrü başka bir kadının
ışık beliriyor bir anda
ölümlü kazaları misafir eden meşhur yol
kerhaneye asgari ücret uzaklıkta