BU ARALAR HANGİMİZ VARIZ Kİ?
Yok olmanın eşiğine gelmişiz, insan kalmamış söylemleri giderek artarken insanın dağınık şekilde, azar azar farklı yerlerde olduğuna dair inancımı hep korumaya çalışırım istemsizce. Korumazsam iyi niyetlerim benden gider diye endişelenmektir belki de nedenim. Belki de sadece polyannacılık da olabilir.
Zaman zaman insan kendi kabuğuna çekilip, çevreden kaçarak kendini tamir etmeye çalışır. Kendinden çıkar gider. Kendine uzaktan bakar, yakından bakar, sağına geçer bakar, solunda durur bakar. Tepeden bakar, dipten bakar ve kendine döner bir şey olmamış gibi. Devam eder hep yaptığı şeyleri yapmaya fakat her seferinde biraz daha usanarak, biraz daha bıkarak yapar bunu ve her seferinde biraz daha uzun sürer kendinden kaçışı. Yaşadığı düzendir böyle hissetmesini sağlayan ağırlıkla.
Aslında çevreye ne kadar izin vermese de yine çevredir onu üzen. Kendinden kaçarak biraz da çevreden kaçtığını düşünür. Kazalardan, yıkımlardan, yangınlardan, tecavüzlerden, mobbinglerden, mobillerden, sosyal medyadan çünkü günümüzde hepsini kapsayan adres olmuştur sosyal medya hesapları. Evinizin kapısı yerine mesaj kutunuz çalar, yolunuz kesilmez sözünüz kesilir, bir şekilde birileri tuşları araç ederek size dokunmaya çalışır. Bazıları güzel şekilde dokunurken bazılarının tek amacı sizi bir şekilde yıldırmak, caydırmaktır; güzel olan her şeyden.
Onların karanlık yanlarını sabırla düzeltmeye çalışırken aslında zamanla asla düzeltemeyeceğinizi kavrarsınız bazı insanları. Onlar bu şekilde doğmuştur. Nasıl ki bir çiçeğin hangi renkte açacağı bellidir baktığınız zaman, bu da biraz öyledir. Laleleri tomurcukken biraz sıkarsanız içindeki rengi önceden görmeniz mümkündür. Onun ne renk olacağını bildiğiniz için bunu değiştirmek imkânsızdır. Tıpkı bazı insanları değiştirmenin mümkün olmadığı gibi. Bu yüzden fazla zorlamaya gerek yoktur ya da inat etmeye ya da kendinizi hırpalamaya. Bazı insanlar doğuştan başkadır, kabadır…
Evet, berbat haberler karşısında “hiç mi iyi haber yok” diyerek kendimizi kilitliyoruz, hesaplarımızı kilitleyip dondurmak gibi düşünün bunu. Biraz nefeslenmek için biraz özel alanda kalmak için. Göz önünde olup sürekli kendinizi paylaşmak, sürekli kendinizden iyilik-güzellik sunmak insanı yorar. Doğru kişilere gidemiyorsa paylaştıklarınız çok yorar ve günün sonunda enerjiniz tükenir, azalır, size kalmaz. Bazen uzun bazen kısa sürer uzaklaşmalarımız, dış dünya ile değil sadece kendimizle dahi iletişimi keseriz ve illa ki hepimiz dönem dönem yaparız bunu, çoğu zaman istemeden ve sonra yeniden yeniden tutunuruz kendimize yeni baştan.
Bulunduğumuz çevre ve şartlar yüzünden bazen uzun sürse de kaçışlarımız, kendimize yeniden varmamız, kabul etmemiz, fakat en önemlisi bir şekilde yeniden kendi elimize uzanmamız gerekir. Çünkü ne kadar ara verirsek, ne kadar açarsak mesafeyi kendimizle o kadar uzun sürer kendimize varmamız.
Tüge Dağaşan