DÜZENİ BOZMAYALIM BEYLER BAYANLAR

 

Yeniden merhaba yarım kalmış çeyrek adamın canlıları ve de cansızları. Delik deşik edilen dağı, yanıp kavrulan yüreği, güzel günleri bekleyen çocukları, umut kaplı canları, umutsuz da olsa belli etmeyen yanları. Merhaba.

Kaçımız düzeni bozduk şu hayatta, kaçımız bozmadık, kaçımız bozamadık, kaçımız düzen deyip geçtik, kaçımız olmaz olsun bu düzen dedik?

Siz hâlâ yukarıda kullandığım bayana mı takıldınız yoksa? Yok, o bayan o bayan değil ama onu da sonra konuşuruz. Şimdi konumuz düzen. Kim kuruyor bu düzeni? Kim belirliyor kuralları? Kime göre bu düzen; düzen? Kime göre değil?

Bir evin dağınık olması, o kişinin düzeni değil midir? Dağınıklığı kendi tertibi olamaz mı? Tertip nedir? Tertipli kime denir? Çok güzel tertipleniyoruz diye düşünmeden edemiyorum son aylarda.

Hiçbir zaman düzeni bozamadık, kurallara uyduk. Uyduruk kurallara uymamak, disiplinli oluşumuzu bozmaz. İlkeleriniz olabilir fakat uyduruk kurallar varsa bir yerde itaat etmezseniz ilkesiz diye nitelendirilmezsiniz.

Zaten ilkeleriniz de olsun, ilkelerinizden ilki de uyduruk düzeni bozmak olsun. Olmalı. Yoksa herkes kendi düzenini kurar ve saçma sapan dokunmatik bir yaşam kaplar etrafınızı. Sanırsınız ki dokununca hop atacaksınız yan tarafa, yok, öyle olmuyor. Olmayacak. Her şey bir internet oyunu gibi geliyor bazen insana. Saçma sapan oyunlar, kurallar, vahşi bir kurgu ve sürekli ölmek. Öldürmek. Kurutmak. Bitirmek. Kapatmak. Sürekli kapatmak.

İçimizde dışımızda kapanmayan yaralar açan bir kapatmak bu. İş yerleri, insanlar, sahalar, alanlar, ovalar, dağlar hızla kapatılıyor bu zamanda. Bu yarım kalmış çeyrek adada sonsuz bir yapılaşma. Sağlam değil bu mentalite.

Camı açıp nefeslenmek isteseniz olmaz, hemen yan evin penceresi başınızda. Akşamları balkona çıkıp oturmak isteseniz migreniniz tuttuğunda olmaz, sokakta gece gece gündüz bir hava; o kadar ışık o kadar aydınlatma keşke binalara değil karanlık yollara taşınsa. Bazı yerlerde aydan parlak olmamalı hiçbir aydınlatma cihazı. Karanlık olması gereken yerler aydınlık, aydınlık olması gereken yerler karanlık.

Zifiri bir akıl dolaşıyor sokaklarda, sokağa her çıktığımda kör hissediyorum, göremiyorum nerede olduğumu, duymak düşünmek istemiyorum. Yine de engel olamıyorum hiçbirimiz gibi. Kimsesiz bir sokak köşesi inşa edilecekmiş yakında, kimsenin olmadığı. İçim dışım karanlık. Giderek karanlığa teslim edilen bir güneş dolaşıyor dünyamızda. Bizim dünyamız ada dışına çıkamadı hiç. Çıkamıyor. Çıkamayacak. Çıksa da koca koca akıllarımız adada kalıyor. Akılsız olup mutlu oluyoruz bazen sonra tu baştan aynı senaryo, değişen karakterler.

Neyse, tüm bunlar da geçecek elbet, daha karanlık ya da daha aydınlık olup olmayacağını da zihniyet gösterecek. Zaman değil. Fakat biz düzeni ne olursa olsun bozmayalım beyler bayanlar. Sakın ha karşı çıkmayalım aklımıza uymayan şeylere. Bırakalım neyse o olsun. Dağlar daha çok delinsin kural buysa. Ağaçlar daha çok sökülsün, kalbimiz gibi. Boş verelim tamam binalarla dolsun araziler, kuyular binalara orantısız kazılsın, lağım koksun her yanımız balık yerine. Zaten denizlerdeki balıklar da terk eder bizi yakında. Peki, düzeni bozmayalım olur. Siz verin bize kuralları yazılı şekilde asalım birer asker gibi aynamızın önüne. Belirtmeyi de unutmayın son olarak “ışığı söndür!” diye.

Tüge Dağaşan

Aaaa