KURU GÜRÜLTÜ

Gözlerini açtığın anda karşında duran şeydir yaşama tutunma nedeni bazen. Bazen de bazılarının rahatsız olduğu o müzik aletinden çıkan notalar. Rahatsız olan, nota olarak görmez zaten. Gürültü der geçer. Duyduğu sadece bir gürültüdür, dinlemeyi de bilmez. Kuru gürültü.

İnsanın giderek kendine ve kendi küçük çevresine yoğunlaştığı, fazlalığın mutlu etmeyeceğini, huzurlu kılmayacağını fark ettiği günlere doğru hızla yol alırken insan düşünmeden edemiyor yaşın da bunda bir etkisi var mı diye. Yaş bu kadar erdemli kılabilir mi insanı? Diyelim ki kişi 100 yaşında ama hayat deneyimi çok az, ne kadar doğru olabilir o zaman yaş faktörünü kullanmak? 

Yaşıyoruz işte, onlarca-yirmilerce yıl. Zaman kavramı hızla geçerken sürekli ev içinde olan, dar bir çevrede olan, üstüne üstlük bir de okumayan, izlemeyen biri ne kadar yaşar ki kendine sunulan hayatı ve böyle bir hayat neden sunulur ki insana?

Bir yerde okumuştum, her yaş konusuna girdiğimde aklıma gelen fakat neresi olduğunu, nereden okuduğumu unuttuğum bir olay, diyor ki; mezar taşlarına doğum ölüm yılları değil de kaç gün yaşadıkları yazarmış. Kaç gün yaşadım, kaç gün yaşamış olabilirim diye sorarım o günden beri. En güzel günlerin kaydına başladım mesela, bir gün oturup onları sayarsam kaç gün yaşamış olduğumu da öğrenmiş olurum kesinlikle. Ne de olsa sayılar, bu tip şeylerde önemli her ülkede. 

Yarım kalmış çeyrek adada, kırk yılı dolduran biri olarak şu yarı vücutta, ruhum hangi yolculuklardan bu bedeni seçti ve hangi yolculuklara çıkmak için kendini hazırlar da bu kadar sakin; bu kadar sakin olmayı yaşadıklarından dolayı mu öğrendi, yaşlandığından dolayı mı çünkü biyolojik yaş değil ruh yaşı önemli ve ruhum 61’inde neredeyse.

Giderek yalnızlaşıyor insan diye düşünenler var, herkes kendi derdiyle uğraşırken kendi köşesinde kalmak zorunda diye bu düşünce. Oysa insan insanla ilgili her çevrede. Sadece zaman yetmiyor birilerine el vermeye yine de deneyenleri, başaranları, ayakta alkışlamak şart özellikle de böyle bir düzende. Dünya düzeni hızla kendi yönünde hareket ederken kimdir bu düzeni sağlayan, nedir ve sıradaki planı ne? Fakat biz bunlarla meşgul değiliz, fazla akıllıyız bunlara kafa yormak için biz yan komşu ile ilgilenelim ne yapıyor, nerde, kaçta gelmiş eve diye. Nasıl olsa bir gün tanımadığımız komşularımız olacak ve bu eğlence de elimizden alınmış olacak. Sosyal medyalarından devam edeceğiz iyi ki bunu yapmaya yoksa günler nasıl geçerdi. Sırf bu yüzden sosyal medya hesabına bizi eklemeyenler var, aman bir de beni buradan takip etmesin diye…

Yazılanlar, söylenenler, yapılanlar ne kadar da boş geliyor çoğu zaman değil mi? Bomboş, kuru. Sadece bir gürültü oluyorlar. Kuru bir gürültü. 

Böyle anlarda düşündüğüm tek şey kötülük varsa insanın içindedir ve iyilik varsa o da insanın içindedir, yüreğinde, düşüncelerinde. Özünde yani.  

Gabriel García Márquez’in dediği gibi “Kötülük dünyada değil, insanların yüreğindedir” ve yüreğinizi kollayın, ölmeden çürümesin.