Bazen neyi kabul ettiğinizi sorgulamazsınız, size bir teklif gelir ve evet dersiniz. Böyle de deyince hangi teklifi sorguluyoruz ki diye düşünmeden edemedim fakat bizim konumuz; bazı insanlardan bize gelen teklifler ki bu insanlar nadir, narin, kişilik sahibi, dik duruşlu sıfatlarına layık görülmüş insanlardır. Dostlarımızdır, dost kategorisine alabileceğimiz ya da sadece duruşunu beğendiğimiz kişilerdir. Onlar varsa gözümüz kapalı o işe gireriz, evet deriz. “Adı yeter” cinsinden, giderek azaldığını düşündüğümüz fakat aslında hiç de azalmayan insan modelidir onlar. İlk yazımda “meselemiz ne” demiştim; insan kalabilmek diye bağlamıştım konuyu. O bağ hep devam edecek çünkü dünyada yaşanan türlü çirkinlikler karşısında insana ve insanlığa inancımızı giderek kaybediyoruz. Oysa insani değerleri taşımaya devam eden ve devam edecek olan kişiler hep vardır.
Kıbrıs’ın Sesi ile tanışmadan daha ilk yazımı yazdım. Sonrasında tanıştık, tanıştırdık ve hâlâ sürüyor tanışmalarımız. Kalemlerimiz günbegün artarken yolumuz genişliyor, yolcular artıyor görüyorum. Yolun bize ait olduğunu unutuyoruz çoğu zaman; bu tip oluşumlar sayesinde bu yolun bize ait olduğunu hatırlıyoruz; neler konuşmamız gerektiğini, neler olup bittiğini, kimlerin nerelerden geldiğini, neler düşünüp neler yaşadığını, ne olursa ne olabileceğini ve ne olduğunu. Kendi iç kavgamızı bıraktığımız takdirde nasıl güzel bir tablo çizebileceğimizi. Güzel insanların ellerinde renkli kalemler olduğunu, bize renk kattığını, bilgileri doğrultusunda ışık tuttuğunu görüyoruz. Gördükçe, okudukça, öğrendikçe daha çok kendimiz oluyor ve farkına varıyoruz. Bu yolu, kendimizi, adamızı, daha çok sahipleniyoruz.
Önce kişisel sonra toplumsal sahip çıkıyoruz. Sahiplendikçe amacımız belirginleşiyor. Çünkü ancak insanların sesine ses olmaya çalıştıkça kenetlenebiliriz birbirimize, ortak çözümler arayıp buldukça kaybetmeyiz insani yanımızı. Hayatım boyunca, köşe yazıları okumaya başladığım o ilk andan itibaren, hep bana bir şeyler kattı okuduklarım farkına varsam da varmasam da. Farkındalığım arttıkça köşelerdeki yazılardan öğrenmeye başladım. Duygu ve düşünceler derken bir tarih, bir coğrafya, bir insan, birden fazla insan, ülkeler, toplumlar, hayatlar, anılar ve daha birçok şeye rastladığımı anladım. Okudukça öğrendim. Örgün eğitim dışında bir öğrenimdi bu. Beni içine çeken, sonrasında benim okuyucuyu içine çekebileceğim bir öğrenim. Bitmeyecek olan hayat boyu sürecek olan ve hep iyi ki varsın’ız diyebileceğim kişilerin kaleminden çıkan öğretiler, deneyimler, bilgiler, fikirler ve çok daha fazlası. Bir büyü gibi içine çeken ve bazen de acı bir gerçek ile bir tokat gibi yüzüme çarpan birbirinden derin yazılar; yazmak, anlatmak, bilgilendirmek çok değerli bir eylem. Bu eyleme katılan katılacak olan her bir kişi öyle değerli ki. Şu an bu değerli insanların isimlerini yazmaya kalksam, bana ayrılan yazı alanı dolup taşar ve iyi ki de bu kadar çok bu insanlar ki alanlara sığmıyorlar. Sadece “iyi ki varsın” diyebilirim onlara ve iyi ki var’lar. Onlardan öğreneceğimiz çok şey var, öğrendikçe öğreteceğimiz çok şey var, bu yüzden onlara sahip çıkmalı ve değer vermeliyiz. Bu insanlar ve bu insanların içinde bulunduğu oluşumlar çok değerli. Değerlerimizin kıymetini bilmek ve onlara sahip çıkabilmek umuduyla…