KENDİ BENCİLLİĞİMİZDE TATLI TATLI YAŞAYALIM…

Sahile gidip kumlara uzanmak bazılarımız için en lüks etkinlik. Ağır bir iş haftası ardından kumun sıcağına bırakmak bel ağrısını ve kıyıya vuran suya savurmak dertlerini. Arada gözlerini kapatıp sıcağa teslim olmak, hafiften esen rüzgâra karıştırmak düşleri, tüm yorgunluğu orada bırakıp sıkıntısız bir şekilde ortamdan kaybolmak. Kumun üzerine serilen havluya uzanırken çalılar arasına fırlatılmış meşrubat şişelerine, her türlü çöpe rastlamak ve buna alışkın olmaktan dolayı sorun yaşamamak ama bilmediğin küfürlerin aklından geçmesi yine de geçenleri duymamak. Ne kadar toplayacaksın ki, sen topladıkça onlar atmaya devam edecek, toplamasan daha çok atacak. O çöp illa ki oralarda duracak. Faydasız, isyan etmek çok faydasız. İnsan neyden anlar bunu yapmamak için hiç bilmiyorum. Yapmayanlar ve yapanlar diye ikiye, atanlar ve atmayanlar diye ikiye ayırmak mümkün. O çöpleri atmaya devam edenlerin bencilliğiyle tatlı tatlı yaşamaya devam edelim, paylaşalım sahilimizi de evimizi de hiç sorun değil(!)

Bankaya yakın bir park alanı, araba dolmuş yine. Belli ki ay sonu, belli ki ödenmek için gelen insanlar da olunca park alanları daha başka doluluk kazanıyor. Engelli park yerine girmeye çalışan biri, tanıdık biri, camı açıp “burası engelliler için, ben çıkıyorum sen buraya park et istersen” deseniz de faydasız “bir şey olmaz beş dakika da çıkacağım” diyor. Bir şey olmaz diyerek ilk taş atılıyor, bir şey olmaz bir çöpten diyerek ilk çöp atılıyor, bir şey olmaz diye diye çok şeyler oluyor-çoğalıyor. Bencilliğimiz bizim iç komşumuz, ne olacak ki, birlikte tatlı tatlı uyuyalım her gece, sevişelim bencilliğimiz ile. Daha çok alışalım, vazgeçilmezimiz olsun(!)

Bir orman yangını, kocaman bir saray yıkımına denk. İçinizdeki ormanlar, içinizdeki saraylar, bir insan tarafından öyle kolay yanar ve yıkılır ki. Altında kalırsınız. Ruhunuz küle döner de başka bir şeye o an dönüşemezsiniz. Hayal kırıklığı öyle güçlü bir duygudur ki yangınlara, yıkımlara eş değerdir. Bir insan bir ormanı yakabilir, bir sarayı yıkabilir ve binlerce insan bile başaramaz sarayları yıkmayı yine de deneyenler vardır. Fakat konumuz insanlar değil tek bir insandır. Geçenlerde okuduğum birkaç söz beynime kazındı, diyor ki; insan sırf yüzme biliyor diye de okyanusa bırakılmaz ki. Tek bir insan, sizi okyanusa bırakabiliyor işte. Binleri başaramaz da bunu bahsedilen tek insanda bunu yapacak güç vardır. Yıkmak, yakmak bu o tek insana bahşedilmiş bir güçtür. Tanrısı odur dünyanın. Sadece bir ülkenin ya da şehrin ya da sokağın değil dünyanın hatta evrenin yaratıcısıdır kendisi. Tüm gezegenler ona endekslidir. O komple komplekstir. Enflasyonunuz olur, yine de sıkıntı değildir, bencilliğini pay etsin bizimle biz de alışalım deseniz de paylaşmaz o kadar bencildir de üstelik. Üsttür. Yan yana ömür geçirelim ta ki ömrümüz kalmasın, sorun değil, tatlı tatlı yaşayalım birlikte(!)

Bunca bencil davranış, bunca yanlış davranış ile nasıl baş edeceğimizi bilmiyoruz ve bundan dolayı da baş edemiyoruz zaten. Tüm çivileri çıkarılmış da kaybedilmiş, çivileri bulsanız dahi yerine takamazsınız ne insanın ne dünyanın.