Barış için Sivil Toplum Çalışmaları ve Mağusa

Geçtiğimiz Eylül ayında Barış Derneği, birçok kentte “Barış Etkinlikleri” çerçevesinde bir takım paneller düzenlenmesine öncülük etti. 

Bu panellerin bir tanesi de DAÜ’de “Sürdürülebilir Kalkınma İçin Barış” adı altında çok değerli konuşmacılarla beraber gerçekleşti. 

Bize de Mağusa özelinde bir konuşma yapmak düştü. Kentimizde “Barış İçin Sivil Toplum Çalışmaları” konulu konuşmanın notlarını buradan paylaşmak istiyorum. 2010 yılında kurulan ve iki toplumun da birlikte katıldığı birçok etkinliğe imza koyan Mağusa İnisiyatifi’nin çalışmalarından bahsettim. 

Sivil Toplum, barışın toplumsallaşması, kalıcı ve sürdürülebilir olmasını sağlaması açısından çok önemlidir. Barış süreçlerinde, toplumsal katılımı artırmak, sivil ve kültürel değerleri korumak ve geliştirmek çok önemlidir. Sanat ve kültürden, sağlık ve eğitime uzanan birçok alanda faaliyet gösteren Sivil Toplum Örgütleri, sivil toplumun kurumsallaşmış yapılarıdır.

Barışın inşası zor bir süreçtir. Silahların susması ve sınırların çekilmesi ile açıklanabilir bir olgu değildir barış. Çatışmaların dönüştürülmesi ve barış inşası hem yukarıdan aşağıya, hem aşağıdan yukarıya çok yönlü, çok katmanlı, ve çok aktörlü bir toplumsal mobilizasyonla mümkün olur. İşte burada sivil tolum aktörleri bu dönüşümde önemli roller üstlenirler. 

Çatışmalı bölgelerde Barış için sivil toplumda çalışmak yok çok zordur. Kıbrıs da bu zor yerlerden biridir. Fakat bizden daha da zor yerler vardır. Bölgemizde Türkiye’de, İsrail’de ve Filistin’de barış için çalışmak hayatına mal olabilecek bir olgudur.

Mağusa İnisiyatifi Mağusa’dan yola çıkarak bölünmüş ve insansız bırakılmış bir kentin insanlarını yan yana getirip, empati yapmak ve kentte barışı yakalamak adına 2010’da yola koyuldu. 

Mağusa-Maraş kentinin yeniden birleştirilirek dinamikleri açığa çıkarılıp harekete geçirilirse hem kente hem de ülkeye barış getirebileceğini düşündük. 

*İlk eylemlerimizden biri Maraş bir günde geri gelecekler diye terk edip bir daha geri dönemeyen insanlarla tanışmak ve ortak bir hareket yaratmak oldu. 

*Mağusa Bizim şehrimiz (Amohostos i polis mas) grubuyla temas ettik. Maraş’ın dinli tellerle çevrilmiş sınırında yüzlerce insan el ele verip bir insan zinciri oluşturduk. El ele tutuşarak birbirimizin hislerini duygularını anlamak ve paylaşmak istedik. Başarılı da olduk.

*Daha sonraki en büyük eylemimiz Mağusalı Kıbrıslı Rumlar için sadece dini yönden değil geleneksel değerleri açısından da anlam taşıyan Suriçinde Ay. Georgios Xerinos kilisesinin ibadete açılmasını sağlamak oldu. Orası DAÜ’ye ait bir kültür sanat merkezi iken DAÜ Rektörlüğünün onayıyla ibadet için hazırlandı. Yarım asır sonra 2014 yılındaki Kutsal Cuma etkinliği adeta bir olay yarattı, ve bu 58 yıl sonra bir ilkti. Her türlü milliyetçi söyleme, karşı açıklamalara rağmen uluslararası birçok siyasinin de katılımıyla bu etkinlik yapıldı. Mağusa’ya geçişler başladıktan sonra ilk kez geçenler ve bizlere sarılıp ağlayan insanlar vardı. Onları anladığımızı düşünüyorlardı. Ay. Xerinos kilisesinin dini ve isim günlerinde ibadete açılması, hatta içerdeki düzenleme küçük çaplı tadilatların bilfiil o kilisenin müdavimleri tarafından yapılması, ikonların tekrar eski yerlerine geri dönmesi aramızdaki ilişkileri geliştirdi. 

*Kutsal Cuma’dan sonra Mağusalı Rumların kente gelişleri ve bize olan güvenleri artmaya başlamıştır. Onlarla empati kurduğumuzu onları anlamaya çalıştığımızı düşünmüşlerdi ki arkasından geleneksel Deniz Panayırları Kataklismos talepleri geldi. Her yıl Haziran ayının ilk haftası Maraş’ta şimdiki Belediye plajının olduğu yerde yapılan Kataklismos’u yıllar sonra tekrarladık. Çatismalar (Kıbrıs’a özgü karşılıklı bir atışmadır), müzikler derken Mağusalıların kaynaşması hızla arttı.

*Bu arada Mağusalı Rum işadamlarının bir araya geldiği Mağusa Ticaret ve Sanayi Odası yönetimi de bizlerle temas kurdu. Gittik sonra network genişliyordu ve onlarla beraber de Mağusa’yı büyük ve bütün bir proje olarak tekrar tasarlamamız gündeme geldi. Yapılan ortak projelerle Maraş ve Limanın yeniden yaşama döndürülmesi için fizibilite raporları hazırlandı. Uluslararası toplumla paylaşıldı, finans da bulundu ve Kıbrıs Türk Yönetiminin olmazı ile karşılaştık. 2014 ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Kıbrıs’ı ziyaret ettiğinde hatırlanacağı üzere taraflara Maraş ve Mağusa Limanının fizibilite çalışmalarına katkı koyabileceklerini söyleyip liderlerden bu konuda adım atmasını istemişti.

*Mağusa geçmişte portakal kenti idi ve her yıl Portakal Festivali yapılırdı. Dev demir maketlere konan portakallarla çeşitli figürler yaratılırdı. O günleri anısına Portakal Festivalini yine Maraş sahillerinde tekrarladık. Dev maketlerden atıl olanlarından birini bulduk ve portakallarla süsledik. Herkes çok mutluydu.

*Mağusa kazası ve şehri bölünmüştür. Mağusa’nın kuzeyi ve güneyini birleştiren yegane yol Derinya Yolu idi. Ve orası bölünmüşlüğün kalıcılaştığı, ölümlü eylemlerin gerçekleştiği bir sınır bölgesi idi. Orayı birleşmenin sembolü haline getirmek için Derinya Yolu’nun tekrardan hayat bulması önemliydi. Açılması kentin birleşmesi yönünde atılacak önemli bir adım olacaktı. Tüm Mağusalılar belki de 8 yıla yakın bu düşünceyle bir araya geldik ve sonuçta ortak talebimiz olan bu açılmayı sağladık.

Hep bu çalışmalarımız çok yakından takip edildi. İsraildeki Hebrew Üniversitesinden Limor Yehuda hocanın liderliğinde Filistinli ve İsrailli bir grup üniversiteli Mağusa’ya geldi. Bizi takip ettiklerini, barışa ve yakınlaşma çalışmalarımızdan çok etkilendiklerini söylediler. Bizlerin deneyimlerini paylaşmak istediklerini söylediler. Onlarla bir araya geldik.

Çok kısa bir özetini yaptığımız Mağusa’da sivil toplum çalışmaları sayesinde artık Mağusalı Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumların kalbinde yakınlaşma ve barış her şeye rağmen gerçekleşmiştir. Bu ileride bulunacak çözümün sağlam temeller üzerine gelişmesini sağlayacak önemli bir faktör olacaktır.