Rahmetlik dedemin çocukken bize sürekli hatırlattığı, daha sonra da annem ve babamın tekrarladığı bir cümleydi bu ‘’Düşersan toprağa sarıl o seni ayağa galdırır.’’

Ne kadar derinlikli. Ne kadar anlamlı bir cümle olduğunu büyüyünce anladım. Toprak hem ruhen hem bedenen hem maddi olarak hayatımızı idame ettirmemizi sağlayan en önemli araçlardan biridir.

Geçen gün bir tanıdığımızın cenazesi vesilesiyle Karpaz tarafına uzandık. Hangi nedenle gidersem gideyim çocukluğumun  geçtiği yerlere gitmek beni hep heyecanlandırmıştır. Lakin son zamanlarda gidişlerim içimi acıtır, ruhumu yorar oldu.

  Mağusa’dan itibaren   emlakçı ofisleri,  satılık arazi ilanlarını görmek istemesen kocaman reklam panolarıyla  gözünün içine sokar.  Kontrolden çıkmış yapılaşma nedeniyle en verimli tarım arazileri şantiye alanına döndü.

 Yahu, biz ne kadar hevesliymişiz topraklarımızı satmaya dedim.  Yanımda oturan ablam gülümsedi ve babamla aramızda geçen bir konuşmamızı hatırlattı bana.

Yine böyle zamanlardı. Yaşım on altı, on yedi. Ailece tarlada  zeytin toplarız. Bu arada çiftçi çocuğu olduğumuz için zaten tatillerimiz hep tarlada çalışmakla geçerdi.

 Baba, bu tarlayı bana verecen!? dedim

O harfini uzatarak Yooook… dedi.

Neçin? Diye sordum

‘’Sen çalışkan değilsin gaytarın, tembellik yapan.  Ben ter dökmeyen insana mal vermem satıp yeycek.’’  Hemen hızlandım daha çok zeytin topladım. Şimdi? Şimdi çalışkanım!?  diye sordum.

Güldü. ’’ Evet çalışkansın!’’ dedi.  Tamam, şimdi bana bu tarlayı verecen?  Yok dedi  esprili bir şekilde. ‘’Çalışkan  insanın baba malına ihtiyacı yok nasılsa her türlü çalışıp yapacak.’’  Gülüştük.

Babam haklıymış, havadan gelen, emek etmeden, alın teri dökülmeden kazanılan toprağa yürekten bağlılık olmaz. Bu yüzden sat gitsin!

 Şimdi bazılarını duyar gibiyim. ‘’ Kan döktük kan’’

 HADİ ORDAN!  Kan dökenler satmadı bu ülkeyi, ganimetleyenler sattı.

 Dünyayı tehdit eden en büyük tehlikenin açlık susuzluk olduğunu düşününce ve açlıktan ölen çocukların sayıları arttıkça buğdayımızı, arpamızı sebzemizi ektiğimiz toprakların satılmasına daha çok kahrederim. İnsan bu kötülüğü kendine nasıl yapar?

    Amin Maalouf’un dediği gibi ‘’Onurlu insan susuzluğunu giderdiği kuyuya taş atmaz.’’  Ama biz atıyoruz. Kısa günün karıyla gıda depolarımızı havaya uçuruyoruz.

 Komşudan ithal ederiz öyle mi?  Üretmediğimiz ürünün bize kat kat pahalıya gelmesi de umurumuzda değil nasılsa. Torunlarımızdan da utanmıyoruz onlara  cehennemi miras bırakırken.

 Peki komşu bir gün, ‘’Bana ancak yeter bakın başınızın çaresine.’’  derse ne olacak?

Kusura bakmayın ama işte o zaman ülkece diz üstü değil yüz üstü düşeceğiz ve ne yazık ki; ne sarılacağımız ne de bizi  ayağa kaldıracak,  bir avuç toprağımız bile kalmayacak .

 

Leyla Ulubatlı

02/10/2024