Kan Hafızası ve Travmatik Toplum: 2. Bölüm Toplumsal Travma ve Kıbrıs: Geçmişin Acıları, Bugünün Kimlikleri

“Hayat silgi kullanmadan yazılan bir hikâyedir bugün yazılmakta yarın okunacaktır.”

I. bölümde, "kan hafızası" kavramına temas ettik ve toplumsal geçmişin bireyler ve kuşaklar üzerindeki etkilerine odaklandık. Bu bölümde ise travmakavramını ele alacağız. Travma, bireysel olduğu kadar toplumsal bir olgu olarak da geçmişte yaşanan acıların nesiller boyu aktarımını anlamamızı sağlar. Kıbrıs’ın yakın tarihindeki çatışmalar, zorunlu göçler ve yaşanan kayıplar, sadece hadiseleri yaşayanları değil, sonraki nesillerin kimliklerinde de derin izler bırakmıştır. Bu yazıda, savaş yıllarının acılarının kuşaktan kuşağa aktarımını ve bunu besleyen toplumsal, kültürel ve politik dinamikleri inceleyerek, travma farkındalığına odaklanacağız.

Picture 1-4

Travmanın Tarihsel ve Etimolojik Kökeni

Travma, Yunanca "τραῦμα" (trauma) kelimesinden türetilmiş olup "yaralanma" veya "hasar" anlamına gelir. Antik Yunan’dan itibaren fiziksel yaralanmalarla ilişkilendirilse de, modern psikolojide travma, derin psikolojik yaralanmalar olarak tanımlanmıştır. Freud’un çalışmaları, travmanın bilinçaltında bıraktığı izlerin bireylerin davranışlarını şekillendirdiğini ortaya koymuştur. Bu bağlamda, travma yalnızca bireysel bir olgu değil, toplumsal yapıları da etkileyen bir güçtür.

Travmanın Biyolojik ve Genetik Etkileri

Epigenetik uzmanı Yehuda, travmaların beyindeki hipokampus ve amigdala gibi bölgelerde işlev bozukluklarına yol açabileceğini, biyolojik düzeyde kalıcı izler bırakabileceğini ve yalnızca mevcut nesilleri değil, gelecek nesilleri de etkileyebileceğini belirtir. Yehuda'ya göre, travmalar aynı zamanda stres, anksiyete, güvensizlik, korku ve kaygı gibi duygusal halleri tetikleyerek duygu durum bozukluklarına neden olabileceğine vurgu yapar. Rick Hansen’ın, “Zihin negatif anılar için bağlayıcı bir bant gibidir, pozitif olanlar için ise teflon gibidir.” sözüyle, travmaların zihinde kalıcı etkiler bıraktığına vurgu yapar. Nörobilimciler, acı ve korku dolu travmatik olayların hafızaya daha kolay kaydedilmesini ve uzun süreli hafızada kalıcı etki bırakmasını "olumsuzluk önyargısı" olarak tanımlamaktadırlar. 

Kolektif Hafıza ve Travmanın Kültürel Boyutu

Birinci bölümde, toplumsal hadiseler, kimlik çatışmaları, savaşlar ve göçler gibi travmatik olaylarla şekillenen bilincin, kan hafızısını oluşturduğunu ifade etmiştik. Travmalar, “toplumsal kimliği şekillendiren ve nesilden nesile aktarılan güçlü hayat hikâyeleridir.” Büyük toplumsal travmalar, bireylerin ve grupların kimliklerini şekillendirirken, toplumlar arasında kalıcı yaralar açabilecek ve derin kutuplaşmalara sebep olabilecek bir etkiye sahiptir. Toplumsal travmalar, toplumların ortak bir kimlik oluşturmasını engellemekle kalmaz, aynı zamanda geçmişin acılarına dayalı toplumsal güvensizliği ve önyargıları da pekiştirir. Dolayısıyla, kolektif hafıza ile travma arasındaki bağ, toplumsal çatışmaların kalıcı hale gelmesinde ve nesiller boyu süren etkilerin aktarılmasında güçlü bir rol oynadığı inkar edilemez bir gerçektir. Bu bağlamda, resmî tarih anlatıları ve kültürel üretim, toplumsal travmaların hafızaya işlenmesinde kritik bir rol oynar. Resmî tarih, genellikle travmaların belirli bir perspektiften aktarılmasını sağlarken, edebiyat, sinema ve halk hikâyeleri gibi kültürel araçlar bireysel ve kolektif deneyimleri bu anlatılara ekler. Bu üretimler, toplumların travmalarla yüzleşmesine olanak tanır ve hafızanın farklı katmanlarında yer edinmesini sağlar. Anma törenleri ve kültürel ritüeller gibi pratikler ise travmaların hafızada kalıcı hale gelmesini destekleyerek onların nesiller boyu aktarımına aracılık eder. 

Kıbrıs’ta Toplumsal Travma: Psikolojik Perspektifler

Bu bölümde, Kıbrıslı psikiyatrist Vamık Volkan’ın toplumsal travmaların gruplar üzerindeki psikolojik etkilerini anlamada geliştirdiği teoriler ışığında travmayı inceleyeceğiz. "Büyük Grup Psikolojisi," "Dondurulmuş Çatışmalar" ve "Seçilmiş Travma" kavramları, toplumların kimlik oluşumu ve çatışma dinamiklerini açıklamak için önemli bir rol oynamaktadır. Kıbrıs örneğinde, bu kavramlar toplumsal güvensizliklerin ve çatışmaların kalıcı etkilerini anlamamıza katkı sağlar.

Büyük Grup Psikolojisi

Volkan’ın[1] "büyük grup psikolojisi" kavramı, toplumsal kimliklerin, grupların geçmiş travmalarına dayanarak şekillendiğini ifade eder. Kıbrıs’ta, Türkler ve Rumlar, 1960 öncesi yaşadıkları travmalarla büyük grup kimliklerini inşa etmiş ve bu kimlikler arasında derin güvensizliklere yol açmıştır. Özellikle 6-7 Eylül olayları gibi tarihsel travmalar, her iki toplumda da büyük grup kimliklerinin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynamıştır. Niyazi Kızılyürek’in[2] "hınç" ve "şiddet" kavramları, bu sürecin anlaşılmasında kritik bir yer tutar. Bu travmalar, kolektif hafızada öfke birikimine yol açmış ve zamanla bu birikim "hınç" ve daha derin toplumsal gerilimlere dönüşmüştür. Her iki toplum, yaşadıkları travmalarla pekişen kimlikleri üzerinden birbirlerine duydukları güvensizliği ve öfkeyi artırmış, bu da çözüm arayışlarını engellemiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkler ve Rumlar arasındaki derin güvensizlik ve çözülmemiş travmaların üstesinden gelinmeden kurulmuştur. Geçmişteki travmalara dayalı büyük grup kimlikleri, çözülmemiş "hınç" ve "şiddet" duygularını beslemiş, bu psikolojik temeller üzerine kurulan Cumhuriyet toplumsal mutabakat sağlanamadığı için, en küçük bir krizde bu duyguların yüzeye çıkmasına neden olmuştur. Sonuç olarak, her iki toplum da geçmişteki travmalarla yüzleşmek yerine, bu kimlikleriyle Cumhuriyet’i benimsemiş ve bu durum, toplumlar arasında kalıcı gerilimlere yol açarak Cumhuriyet’in yıkılmasına sebep olmuştur.

Dondurulmuş Çatışma ve Seçilmiş Travma (Chosen Trauma)

Volkan, "dondurulmuş çatışmalar" kavramını, çözümsüz kalan ve nesiller boyunca devam eden çatışmalar için kullanır. Kıbrıs'taki 1963-1974 arasındaki etnik çatışmalar ve 1974 sonrası olaylar, böyle bir çatışma örneği olduğunu belirtir. 1963’teki çatışmalar, Kıbrıs Türkleri ve Rumlar arasında güven kaybına yol açmış, 1974’teki harekâtla devam etmiştir. Bu çözülmemiş acılar, toplumsal yapıyı zedeleyerek, toplumlar arasındaki güvensizlikleri derinleştirdiğini ve hâlâ gerilim yaratmakta olduğuna vurgu yapar. Buradan hareketle "Dondurulmuş çatışmalar" halkların birbirine karşı duyduğu “hınç ve şiddet” travmalarını beslediğini ifade edebiliriz.

Bir diğer kavram "Seçilmiş travma" kavramıdır. Bu kavram, bir toplumun yaşadığı büyük travmanın, kolektif hafızasında izler bırakarak kimliğini şekillendirmesini ifade eder. Kıbrıs'ta 1974 Kıbrıs Harekatı, her iki toplum için de "seçilmiş travma" olmuştur. Türkler, bunu ulusal kimliklerinin bir parçası olarak kabul ederken, Rumlar da kayıplarını derin bir travma olarak hafızalarına kazandırmıştır. Bu travmalar, toplumlar arasındaki öfke, korku ve güvensizliği pekiştirmiş ve çözüm arayışlarını engellemiştir. Hem Türkler hem de Rumlar, geçmiş travmalarını kimliklerini güçlendiren bir unsur olarak görmüş, bu da çözüm sürecini zorlaştırmıştır.

Sonuç olarak, Volkan’ın teorileri, Kıbrıs’ın toplumsal yapısını anlamada önemli bir rol oynamaktadır. Kıbrıs’taki toplumsal travmalar, bireysel ve kolektif düzeyde derin izler bırakmış, toplumlar arasındaki kalıcı güvensizlik ve çatışmaların temelini oluşturmuştur. Geçmişteki travmalarla yüzleşmek yerine bunların kolektif kimlikleri pekiştiren bir unsur olarak kabul edilmesi, çözüm arayışlarını zorlaştırmış ve uzun süreli barışa ulaşmayı engellemiştir. Travmaların toplumsal hafızada nasıl şekillendiği, barışın sürecinin inşasında belirleyici bir yer tutmaktadır. Serimizin 3. bölümünde, 1950-1974 yılları arasındaki hadiselerin kolektif hafızada oluşturduğu travmalara daha ayrıntılı bir şekilde değinilecektir.


[1] [1] Kıbrıslı (Mağusa) doğumlu Vamık Volkan, Virginia Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde profesörlük yapmış ve Uluslararası Çatışma ve Barış Çalışmaları Merkezi'nde aktif görev almış bir akademisyendir.

[2] Niyazi Kızılyürek, Kıbrıslı Türk akademisyen, yazar ve siyasetçidir. Avrupa Parlamentosu'nda Kıbrıs Türk toplumunu temsil etmiştir.