Beyaz Zambaklar Ülkesi ve Siyasal Mehdilik
Gerçek terakki, tek kişi ile değil toplumsal dayanışma ile mümkündür.
Kan hafızası ve travmatik toplum üzerine yürüttüğümüz seri yazılara bu hafta kısa bir ara veriyoruz. Bu kez, toplumsal uzlaşının bir sonucu olarak Finlandiya’nın 'Beyaz Zambaklar Ülkesi'ne dönüşüm sürecini, eğitim ve aydınların çabaları ekseninde ele alacağız. Bu bağlamda, KKTC’deki yönetimsel sorunları 'Siyasal Mehdilik' kavramı çerçevesinde değerlendirerek, tek bir kurtarıcı figüre dayalı anlayışın ulusal kalkınmanın önünde nasıl bir engel oluşturduğunu tartışacağız.
Beyaz Zambaklar Ülkesi Metaforu: Bataklıktan Aydınlığa
"Beyaz Zambaklar Ülkesi" metaforunun başkahramanı Grigory Petrovdur.[1] Bu kavramın ilham kaynağı ise Finlandiyave bu ülkede mücadele eden aydınlardır. Bu aydınların başında Johan Vilhelm Snellman[2] gelmektedir. 19. yüzyılda Finlandiya, ekonomik ve kültürel açıdan geri kalmış bir ülkeydi. Halkın büyük bir kısmı fakirlik içinde yaşıyor, eğitim seviyesi düşüktü ve ulusal bilinç yeterince gelişmemişti. Ancak Snellman ve diğer aydınlar, eğitimin ve toplumsal bilincin güçlendirilmesi gerektiğine inanıyordu. Onların öncülüğünde eğitim reformları yapıldı, milli kimlik vurgulandı ve halkın bilinçlenmesi sağlandı.
Bu çabalar sayesinde Finlandiya, cehalet ve yoksullukla anılan bir ülke olmaktan çıkıp, Avrupa’nın en gelişmiş ve bilinçli toplumlarından biri hâline geldi. "Beyaz Zambaklar Ülkesi" kavramı da işte bu dönüşümün bir simgesi olarak doğdu.
Tarihsel Arka Plan: Finlandiya’nın Çıkmazı ve Eğitim Seferberliği
Finlandiya, elverişsiz doğa koşulları ve uzun yıllar süren kötü yönetim nedeniyle geri kalmış bir ülkeydi. Ancak Johan Vilhelm Snellman ve arkadaşlarının kararlı ve sistemli çalışmaları, halkın yoksulluk zincirini kırmasını sağladı. Snellman, ulusal kimliğin ancak Fince’nin yaygınlaşması ve eğitimle güçlenebileceğine inanıyordu. Bu doğrultuda Cumartesi Derneği’ni kurarak siyaset, kültür ve edebiyat üzerine tartışmalar yürüttü, eğitim reformlarını destekledi ve halkın bilinçlenmesini sağladı. 19. yüzyılın sonlarında Finlandiya, İsveç ve Rusya’nın egemenliği altında uzun yıllar süren bir belirsizlik içinde yaşamıştı. Halkın çoğunluğu tarımla uğraşıyor, eğitim seviyesi düşük, okuma-yazma oranı oldukça yetersizdi. Ancak Snellman ve aydınlar, ülkenin geleceğinin eğitimle şekilleneceğini görerek geniş kapsamlı bir eğitim seferberliği başlattılar.
Snellman, Saima Gazetesinde[3] "Ne zaman bizim küçük milletimiz, büyük komşularından daha yüksek bir uygarlığa sahip olursa, ancak o zaman tehlike bertaraf edilmiş olur!" diyerek eğitimin ulusal bağımsızlık için kritik önemini vurguluyordu. Ona göre, bir toplum yalnızca bireylerin çabalarıyla değil, toplumsal mutabakat ve ortak bir bilinçle yükselebilirdi. Bu nedenle eğitim, sadece okullarda değil, toplumun tüm kesimlerinde yaygınlaştırılmalıydı. Fin aydınları, eğitim reformlarını yalnızca akademik bir süreç olarak görmedi. Snellman ve yol arkadaşları, köy köy, kasaba kasaba gezerek halkı bilinçlendirdi, öğretmenlerden memurlara, tüccarlardan doktorlara kadar toplumun her kesimini içine alan bir dönüşüm hareketi başlattılar. Din adamları, hukukçular, kamu görevlileri ve öğretmenler, ideolojik ayrışmalardan uzak bir ulusal mutabakat içinde bu seferberliğe destek verdi.
Bu kararlı eğitim hamlesi, Finlandiya’yı bir bataklık ülkesinden modern ve güçlü bir topluma dönüştürdü. Beyaz Zambaklar Ülkesi metaforu, bu dönüşümün bir sembolü haline geldi. Finlandiya’nın yaşadığı bu dönüşüm, eğitimin yalnızca bireysel bir kazanım değil, ulusal yükselişin temel taşı olduğunu göstermesi açısından bugün de birçok ülke için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
Toplumsal Uzlaşı ve Aydınlanma Mücadelesi
Fin halkı, aydınlanma sürecini toplumsal uzlaşıyla gerçekleştirmiş, eğitimi kalkınmanın temel unsuru olarak görmüştür. Kitap ve gazete okuma alışkanlığını yaygınlaştırarak halkın bilinçlenmesini sağlamış ve bu sayede Finlandiya, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmıştır. 1856’dan itibaren büyük bir kültür ve eğitim hamlesi başlatılmış, ancak sınırlı insan kaynağı nedeniyle öğretmenler, din adamları ve aydınlar olağanüstü çaba göstermiştir. Bu süreç, yalnızca bireysel gelişimi değil, aynı zamanda bir milletin varoluş mücadelesini de şekillendirmiştir.
Snellman’ın Aydınlara Çağrısı
Snellman, eğitimi bireysel bir kazanım değil, toplumsal bir sorumluluk olarak görmüş, ortak bir kültürün ancak eğitimle oluşturulabileceğini savunmuştur. Ona göre:
- Aydın, halkın sorunlarını gören ve çözüm üreten kişidir.
- Eğitimli bireyler, yalnızca kendi refahını düşünmemeli, halkın gelişimi için çalışmalıdır.
- Toplumsal dönüşüm ancak eğitim yoluyla mümkündür.
- Halk, sağlık, hijyen, hukuk ve toplumsal değerler konusunda bilinçlendirilmelidir.
- Kadın-erkek ilişkileri ve çocuk eğitimi konularında topluma rehberlik edilmelidir.
Snellman, cehaletin ve kötü yaşam koşullarının aydınların sorumluluğunda olduğunu vurgulayarak, onları toplumsal bilinç ve dönüşüm için harekete geçmeye çağırmıştır.
Eğitim Yoluyla Toplumsal Uyanış
Snellman, halkın bilinçlenmesini yalnızca öğretmenlere bırakmamış, tüm eğitimli bireyleri sorumluluk almaya çağırmıştır. Toplantılarda, “Milleti unutmayınız! Sizler bu halkın içinden yetiştiniz. Şimdi ne yapıyorsunuz?”[4] diyerek aydınları vicdani bir sorgulamaya itmiştir.
“Bütün Suomi büyük bir ailedir. Halkın cehaletiyle savaşırken fedakârlık yapmalıyız. Sizleri fedakârlığa davet ediyorum!” sözleri özellikle genç öğretmenleri harekete geçirmiştir. Ancak, eğitimciler tek başına yeterli olamazdı; toplumun her kesiminde bir aydınlanma hareketi başlamalıydı.
Snellman’ın çağrısı, Finlandiya’nın eğitim temelli kalkınma modelinin temel taşlarından biri olmuştur. Eğitimi bireysel bir hak değil, ulusun geleceği için bir zorunluluk olarak görmüştür. Bu süreçte yalnızca aydınları değil, toplumsal etkisini göz ardı etmeden din adamlarını da dönüşüm sürecine dâhil etmiştir.
Din, Toplum ve Uzlaşı: Snellman’ın Çağrısı
Snellman, dinin yalnızca ritüellerden ibaret olmadığını, vicdan, adalet ve toplumsal bütünlüğü güçlendiren bir rehber olması gerektiğini savunuyordu. Ona göre, din adamları halkın gerçek koruyucusu olmalı, sadece ayinler yapmakla yetinmemeliydi:
"Saygıdeğer din adamları! Size bir düşman olarak değil, inanan bir insan olarak sesleniyorum. Halkımızın gerçek koruyucusu olun! Papazlar, yalnızca kilise memuru değildir."[5]
Dinin yozlaşmasının manevi fakirliğe ve toplumsal çöküşe yol açtığını düşünen Snellman, din adamlarını halkı bilinçlendirmeye çağırıyordu. "Milleti kurtarın! Ölü vaazlarla değil, gönüllere Yaratıcı’nın canlı duygusunu işleyerek insanlara ışık olun!" İnanç ve aklın birbirini tamamlaması gerektiğini vurgulayan Snellman, dini söylemin sevgi, hoşgörü ve barışa yönlendirmesi gerektiğini savunuyordu: "Tanrı’nın doğru yolunu gösterin! Çocuklara ve gençlere inanç aşılayın; ancak bunu yaparken aklı, bilimi ve hayatın güzelliklerini küçümsemeyin." Snellman’ın mesajı, dinin korkutucu değil, birleştirici bir güç olması gerektiğini hatırlatarak, bireylerin ve toplumun manevi gelişimine vurgu yapmaktadır.
Snellman, din adamlarını yalnızca inanç öğretilerini aktaran kişiler değil, aynı zamanda toplumun manevi rehberleri olarak görüyordu. Onların dili, güven ve birlik duygusunu pekiştirmeli, bireyleri ayrıştırmak yerine birleştirmeliydi. Dinin, baskı ve korku yerine, bireylerin iç dünyasını zenginleştiren ve ortak insani değerleri güçlendiren bir rehber olması gerektiğini vurguluyordu.
Ona göre, din toplumsal bütünlüğü pekiştirmeli, insanları dışlayıcı değil davet edici bir söylemle kucaklamalıydı. Din adamlarının yalnızca öğreti aktaran kişiler değil, toplumsal barışı inşa eden rehberler olduğunu belirtiyor ve onların, insanları ötekileştirmek yerine bir araya getiren bir dil kullanmalarını savunuyordu.
Ayrıca, zamanın değişmesiyle birlikte bireylerin ve toplumların da değiştiğini kabul eden bir din anlayışının, çağın ruhuna uygun bir şekilde yeniden yorumlanması gerektiği fikri, Snelman’ın düşüncesiyle örtüşmektedir. Ona göre, din adamlarının anlatımı, geçmişin katı kalıpları içinde sıkışıp kalmamalı, insanlara anlamlı ve yol gösterici olabilmesi için çağın dinamiklerine uyum sağlamalıdır. Bu, dinin özünün kaybolması değil, aksine onun evrenselliğini ve sürekliliğini korumasının bir yolu olarak görülmelidir. Snelman’ın din adamlarını önemli görmesinin bir diğer nedeni de onların farklı kültür ve inançlarla kurdukları ilişkidir. Din, belli bir toplumun tekelinde olan bir olgu değil, tüm insanlığın ortak bir değeri olarak ele alınmalıdır. Din adamlarının farklı inanç ve kültürlerle çatışmak yerine, ortak insani değerler çerçevesinde bir araya gelmeleri gerektiği düşüncesi, Snelman’ın barışçıl ve bütünleştirici din anlayışıyla uyumludur.
Snelman’a göre din adamları, sevgi, hoşgörü ve anlayışı merkeze alarak toplumu birleştirmelidir. Din, korkutma veya dışlamanın değil, umut ve toplumsal birlikteliğin araçlarından biri olmalıdır. Bu yaklaşım, sadece din alanında değil, devlet yönetimi ve kamu hizmetlerinde de adalet ve sorumluluk bilinciyle uygulanmalıdır.
Sonuç olarak, Johan Vilhelm Snellman’ın eğitim ve toplumsal bilinç konusundaki vurgusu, Finlandiya’nın ulusal kimlik inşasında ve toplumsal gelişiminde belirleyici bir rol oynamıştır. O, yalnızca bireylerin çabalarıyla değil, aydınların, din adamlarının ve yöneticilerin ortak sorumluluğuyla şekillenen kolektif bir değişim anlayışını savunmuştur. Snellman, toplumsal yükselişin beklentiyi tek bir siyasi figüre havale etmek yerine, ulusal mutabakat ve toplumsal uzlaşı ile mümkün olacağı üzerinde ısrarla durmuştur. Nitekim onun attığı adımlar, Finlandiya’yı “bataklıklar ülkesi” olmaktan kurtardığı gibi, farklı toplumlara da ilham vermeye devam etmiştir. Ancak, bu gerçeği henüz kavrayamayan, siyasal mehdilik beklentisi içinde olan ve ideolojik anestezilerin etkisinde kalan toplumların, yapısal reformları tamamlamakta güçlük çektikleri de inkâr edilemez bir gerçektir. Yazımızın bir sonraki bölümünde, Snelman’ın adil ve etkin bir yönetim çağrısı çerçevesinde “İdeolojik Anestezilerin Tesirinde Siyasal Mehdilik ve KKTC Örneği” üzerinde duracağız.
[1] Rus yazar ve din adamı Grigory Petrov (1866-1925), Ortodoks Kilisesi’ni eleştirdiği için dışlanmış, ardından eğitim üzerine yoğunlaşmıştır. Finlandiya seyahatlerinden edindiği izlenimleri "Beyaz Zambaklar Ülkesi" adlı eserinde 13 bölüm halinde aktarmıştır.
[2] Johan Vilhelm Snellman (1806-1881), Finlandiyalı filozof, yazar ve devlet adamı olarak ülkenin ulusal kimliğinin inşasında önemli rol oynamıştır.
[3] Saima, Snellman’ın 1844-1846 yılları arasında Finlandiya’da çıkardığı, özellikle ulusal kimlik ve eğitim reformları üzerine fikirlerini aktardığı önemli bir yayın organıdır.
[4] Petrov, G. (Çev. A. Seyrek). Beyaz Zambaklar Ülkesinde. İstanbul: Melisa Matbaacılık, s. 103.
[5] Petrov, G. (Çev. A. Seyrek). Beyaz Zambaklar Ülkesinde. İstanbul: Melisa Matbaacılık, s. 104-111.