KAN HAFIZASI ve TRAVMATİK TOPLUM

KAN HAFIZASI ve TRAVMATİK TOPLUM: 1. Bölüm

“Geçmişin acıları üzerine kurulmuş bir dünya travmatiktir.”

Kan Hafızası: Geçmişin İzlerini Taşımak

Picture 1-3

Bu yazı, kan hafızası kavramını anlamak ve tartışmak amacıyla kaleme alınmış serinin ilk yazısıdır. Bu yazıda, kan hafızası kavramın tarihsel, biyolojik ve kültürel boyutlarına odaklanacağız. Serinin ilerleyen kısmında ise, kan hafızası ile ilgili toplumsal travmalar ve kolektif bilinç üzerine yapılan tartışmalara yer verilecektir. Ayrıca Kıbrıs gibi tarihsel olarak travmatik olaylar yaşamış bir toplumda, bu kavramın daha derin anlamları olduğunu göreceğiz.

Kan hafızası, bir topluluğun, halkın ya da bireylerin, geçmişte yaşadıkları acıları, zaferleri, toplumsal değişim ve travmaları biyolojik ve kültürel olarak geleceğe nasıl aktardığını açıklayan bir kavramdır. İlk bakışta, genetik bir aktarım gibi görünen bu kavram, aynı zamanda toplumsal hafızanın da bir yansımasıdır. Bu, geçmişteki önemli olayların, acıların ve deneyimlerin sadece bireyler tarafından değil, bir toplum tarafından da unutulmadan aktarılmasıdır. Kan hafızası “kolektif bilinç ve kolektif kimlik” kavramları ile yakından ilişkilidir.

Kan Hafızası: Tarihsel Arka Plan

1- Antik Çağ ve Orta Çağ Felsefesinde “Kan Hafızası”: Antik Yunan filozofları Platon ve Aristoteles, doğuştan gelen özellikler ve öğrenme arasındaki dengeyi tartışmış ve bu dönemde “kan” genellikle soy, ahlak ve kişilik özelliklerinin taşıyıcısı olarak görülmüştür.

2- Modern Bilim ve Genetik: "Kan hafızası" biyolojik açıdan, genetik bilgilerin kalıtım yoluyla aktarımını ifade eder. DNA ve genler, biyolojik özelliklerin taşınmasında temel bir rol oynar. Epigenetik, çevresel faktörlerin gen ekspresyonunu nasıl etkilediğini inceleyerek, biyolojik bir kan hafızası anlayışına kapı aralar. Örneğin, büyük travmaların (savaşlar, kıtlıklar) sonraki nesillerin genetik yapısını etkilediğine dair bulgular vardır. Ruth D. Schwartz ve Rachel Yehuda gibi araştırmacılar, bu bağlamda "kan hafızası" terimini kullanmıştır. Epigenetik, çevresel faktörlerin genetik yapıyı nasıl değiştirdiğini ve bu değişikliklerin nesiller boyunca aktarılabileceğini araştırır. Kan hafızası, genetik bilgiye doğrudan dayanmasa da, toplumsal ve psikolojik etkilerin genetik düzeyde aktarımını ifade eder.

3- Edebiyat ve Sosyal Teorilerde Kullanımı: Ahmet Hamdi Tanpınar gibi edebiyatçılar, bireysel ve toplumsal hafızayı tartışırken kan hafızası metaforunu kullanmışlardır. Sosyolojide ise kültürel mirasın kan yoluyla aktarımı, genelde mitolojik ya da metaforik bir anlayışa dayanır. Vamik Volkan, toplumsal hafıza ve kolektif travmalar üzerine çalışmış, "kan hafızası" terimini milliyetçi grupların kolektif hafızasındaki travmaların genetik veya kültürel aktarımı bağlamında ele almıştır. Azerbaycanlı şair Bahtiyar Vahapzade, halkın geçmişten gelen travmaları, kültürel mirası ve toplumsal hafızayı ele aldığı şiirlerinde kan hafızası kavramını sıkça vurgulamış, geçmişin izlerinin günümüze etkilerini irdelemiştir.

Kan Hafızasının Toplumsal Etkileri

20. yüzyılın başlarında “kan hafızası” kavramı biyolojik değil daha ziyade metaforik ve sosyokültürel perspektif ile ele alınmaya başlandı. Kan hafızası, toplumsal hafızanın bir parçası olarak geçmiş nesillerin deneyimlerinin, travmalarının ve kültürel değerlerinin sonraki nesillere genetik yoluyla değil, dil, ritüeller, gelenekler ve anlatılar gibi kültürel araçlarla gerçekleştiği ifade edilir. Örneğin, Carl Jung’un kolektif bilinçdışı teorisi, bireylerin geçmiş nesillerden gelen semboller ve davranış kalıplarını bilinçsizce miras aldığını öne sürer. Kan hafızası bir toplumun kimliğini şekillendiren ve koruyan bir araç olmasının yanında geçmiş travmalar, toplumların belleğinde derin izler bırakır ve bu izler, geleceğe aktarılır. Ancak, geçmişteki acıların hatırlanması her zaman olumlu sonuçlar doğurmaz; ayrışma, ötekileştirme ve toplumsal bağların zayıflaması gibi olumsuz etkiler yaratabilir.

Kan Hafızası ve Kıbrıs

Kıbrıs toplumu, tarihsel olarak büyük travmalar yaşamıştır. 1960 sonrası Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkılması, toplumlararası çatışmalar ve 1974 Barış Harekâtı, adada derin izler bırakmıştır. Bu süreçler, adada iki toplum arasında güven kaybı, ayrışma ve kimlik çatışmalarına yol açmıştır. 1974 sonrası, göçler ve yerinden edilme, adanın hem kuzeyinde hem de güneyinde toplumsal hafızayı şekillendirmiştir. Resmi tarih tezleri ile oluşturulan kan hafızası eğitim sisteminin bir parçası olarak bu hafızayı besleyen ana etken konumundadır. 1974 sonrası ülke siyaseti genel olarak Türkiye’nin güvenlik politikaları çerçevesinde şekillendiği için kolektif hafıza temkinli bir hafıza özelliği göstermektedir. Ayrıca güvenlik politikaları ile şekillenen iç politikadaki temkinli olma hali yeniliklere kapalı apolitik bir toplumsal hafızayı beslemiştir. Bu durum gerek iktidar partisinde gerekse muhalefet partilerinde ideolojik esnekliği olumsuz yönde etkilediği gibi palyatif siyaset (günü kurtarma siyaseti) temel refleks haline gelmiştir. Haliyle bu durum toplumsal hafızanın şekillenmesinde etkili olmuştur. 

Kan Hafızası ve Göç

Kıbrıs Türkleri göç ettikleri topraklarının ve kimliklerinin izlerini taşırken, ada içi göç ve ada dışı göçlerle ada yarısında yeni bir toplumsal hafıza inşa edilmiştir. Türkiye’den gelen göçmenler, kendi kültürlerini ve hafızalarını adaya taşımış ve bu yeni toplumsal yapıda sosyokültürel ve siyasi anlamda yeni bir hafızanın oluşmasına sebep olmuştur.

Türkiye’den gelen göçmenlerin yerel halk ile kolektif bir hafıza geliştirebilmesi için yerel halkın yaşadığı travmaların farkında olabileceği ortak bir dil inşası önemliydi. Her iki topluluk arasında ortak dilin oluşmasındaki zorluklar veya eksiklikler, yerel halkın acıları ve kültürel kodları, göçmenlerin hafızasında eksik ya da çarpıtılmış bir şekilde yer etmiştir. Bu durumun ada yarısında kolektif kimliğin inşasına olumsuz etki ettiği inkâr edilemez. Aynı zamanda göçmen halk ve yerel halk arasında kolektif hafızanın sağlıklı inşa edilememiş olmasının toplumsal uyum ve barış sürecinin sağlanmasında zorluklar oluşturduğu bir gerçektir.  Aynı şekilde, ada dışı göçmenlerde de 1974 sonrası göçe bağlı olarak göç travmaları yaşamış ve adanın kan hafızasında ayrı bir yer tutmuştur. Bu iki grubun hafızalarındaki eksiklikler, kolektif hafızaya travmatik etkileri olmuştur. Bu anlamda kendisiyle yüzleşilmeyen kan hafızası travmaları beslediği gibi travmaların üretilmesi de kan hafızasını şekillendirmiştir.

Sonuç olarak, Kıbrıs'taki kan hafızası, geçmişin izlerinin ve travmalarının toplum üzerindeki kalıcı etkilerini anlamak için kritik bir kavramdır. Bu hafıza, toplumları bir arada tutan kültürel mirası taşırken, aynı zamanda toplumsal ayrışmaların ve kimlik çatışmalarına sebep olmuştur. Geçmişle yüzleşmek ve bu hafızayı sağlıklı bir biçimde dönüştürmek, Kıbrıs'ın barışçıl ve sürdürülebilir bir geleceğe adım atabilmesi için zorunludur. 

Serinin 2. yazısında, Kan hafızasının Kıbrıs toplumundaki travmatik etkilerini, özellikle toplumsal bağlara ve kimliğe yansıyan olumsuz taraflarını inceleyeceğiz. 

Selçuk GENÇ.