Laiklik ve Sekülerizm Bağlamında Başörtüsü

Diyalog, kendini ifade etmenin yanında, başkalarını anlama gayretidir.

Bu yazıda, laiklik, sekülarizm ve başörtüsü konularını farklı açılardan ele alarak, tarihsel, hukuki ve sosyolojik yönleriyle 8 maddede ele alıp tartışacağız:

  1. Laiklik kavramı ve tarihsel süreci: Laikliğin devletin dinler karşısında tarafsızlığını ifade ettiği, dine karşı olmak anlamına gelmediği gerçeği üzerinden Fransız laikliği ve kamusal alana müdahalesi.
  2. Sekülarizm ve Anglo-Sakson sisteminin dine bakışı: Sekülarizmin laiklikten temel farkları nelerdir? Anglo-Sakson hukuku bireysel haklar ve din özgürlüğünü nasıl şekillendirmiştir?
  3. Başörtüsüne İslam’ın bakışı: İlgili ayetler ışığında başörtüsü bir emir midir, kültürel bir unsur mudur, yoksa her ikisi de mi?
  4. BM Çocuk Hakları kapsamında ebeveynin etkisi: Ebeveynin çocuğun dini tercihi üzerindeki yönlendirici etkisi veya hakkı ne ölçüdedir?
  5. Başörtüsü karşıtlığıBaşörtü karşıtlığını Atatürk devrimleriyle savunmak doğru mu? Başörtüsü yasağını AKP karşıtlığı üzerinden savunmak ne kadar tutarlıdır? Başörtüsü siyasal bir simge midir?
  6. Başörtüsü ve kültürel kimlik: Kültürü oluşturan temel dinamiklerden biri din olduğuna göre, KKTC’de halk oyunlarında kızların yemeniyle sahne alması, başörtüsünün kültürel bir değer olduğunu gösteriyor olabilir mi? Ayrıca, 1949'da Türk İşleri Komisyonu’nun İngiliz valisine sunduğu Kıbrıs Türk Cemaatinin vizyon raporunda; hem milli bayramların hem de dini uygulamaların korunmasına yönelik talepler ne anlama gelmektedir?
  7. Kıbrıs hukuk sistemi ve başörtüsü: KKTC hukuk sistemi Anglo-Sakson geleneğine dayalıyken, başörtüsü meselesinin Fransız laikliği çerçevesinde tartışılması ne kadar anlamlıdır?
  8. Başörtüsü karşıtlığının yarattığı reaksiyon: Başörtüsüne yönelik karşıtlık, doğal bir rakip oluşturarak bireysel bir meseleyi nasıl siyasal ve ideolojik bir simgeye dönüştürmektedir? Bu dönüşümü sağlayan din mi, yoksa bireysel hakları tartışma konusu yapanlar mıdır?

1-Laiklik Kavramı Ve Tarihsel Süreci

Laiklik, Batı’daki din-devlet ilişkilerinin evrimiyle şekillenmiş bir kavramdır ve bu kavram, Batı toplumlarında dinin toplumsal ve siyasi hayattaki etkisinin sorgulanması sonucu ortaya çıkmıştır. Ortaçağ Avrupa’sında Katolik Kilisesi, sadece dini değil, aynı zamanda siyasi bir güçtü ve bu dönemde din ile devlet iç içe geçmişti. Kilise, krallar üzerinde büyük bir etkiye sahipti ve bu durum, bireysel özgürlüklerin kısıtlanmasına neden oluyordu.[1] 16. yüzyılda Martin Luther’in öncülüğünde başlayan Reform Hareketi, kilisenin dini ve siyasi gücüne karşı bir tepkiydi. Bu hareket, dini daha bireysel bir mesele haline getirmeyi savunarak, dinin toplum üzerindeki otoritesini zayıflatmış ve laikliğin temellerini atmıştır.[2] Aydınlanma dönemiyle birlikte, John Locke, Voltaire ve Rousseau gibi düşünürler, dinin devletin yöneticisi olmasına karşı çıkmış ve devletin din işlerinden bağımsız olması gerektiğini savunmuşlardır. Bu dönemde laiklik, bireysel özgürlükleri ve dinin devlet işlerinden ayrılmasını ön planda tutan bir anlayış olarak şekillenmiştir.[3]

Fransız Devrimi, laiklik anlayışında önemli bir dönüm noktasıydı. 1789’daki devrimle birlikte, Fransızlar kilisenin siyasi ve hukuki alandan tamamen dışlanmasını hedefledi. 1905 yılında çıkarılan Laiklik Yasası ile din, kamusal alandan tamamen uzaklaştırılmıştır. Fransız laikliği, dini toplumsal ve kamusal alandan yok etmeyi amaçlayan katı bir model olarak gelişmiştir.[4] Batı’daki laiklik süreci, din ve devlet arasındaki çatışmaların bir sonucu olarak şekillenmiştir ve bu model, bireysel özgürlükleri savunurken, dinin kamusal alandaki rolünü dışlamıştır. Sonuç olarak, Ortaçağ Avrupa’sında Kilise’nin mutlak otoritesi, bireysel özgürlükleri kısıtlamış ve siyasi iktidar üzerindeki hakimiyetini pekiştirmiştir. Fransız Devrimi ile birlikte kilisenin siyasal otoritesi ortadan kaldırılmış ve dini hayatın yaşanması bağlamında bireysel özgürlüklerin kamusal alanda kısıtlanmasına yol açmıştır. Bu durum, günümüzde de süregelen tartışmalara neden olmuştur. Fransız tipi laiklik anlayışının her toplum için uygun olmadığı, Batı sistemlerinde görmek mümkündür. Özellikle Batı dışındaki toplumlarda, dinin toplumsal hayatın bir parçası olduğu durumlarda laiklik anlayışının daha esnek bir yaklaşım benimsenmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, sekülerizm ve Anglo-Sakson yaklaşımına göz atmak faydalı olacaktır.

2-Sekülerizm ve Anglo-Sakson Sisteminin Laiklik Anlayışı

Laiklik: Devletin dinle ilişkisini düzenler ve devletin dini etkilerden bağımsız olmasını savunur. Devlet, dini herhangi bir şekilde teşvik etmez ve dini kurumlar kamu işleyişinde yer almaz.[5]

Sekülerizm: Daha geniş bir kavram olup, dinin kamusal alandaki etkisini sınırlar ve bireysel özgürlükleri savunur. Sekülerizm, dinin toplumda nasıl yer alması gerektiğini ve bireylerin dini inançlarını özgürce seçme hakkını vurgular.

  • Kapsam: Laiklik, devletin dinle ilişkisini düzenlerken, sekülerizm dinin toplumsal etkilerini ve bireysel özgürlükleri savunur.
  • Bireysel özgürlükler: Sekülerizm, bireylerin dini inançlarına müdahale edilmemesini savunur, laiklik ise devletin tarafsızlığını hedefler.
  • Toplumsal etkiler: Laiklik, devletin dini dışlamasını, sekülerizm ise dinin toplumsal hayattaki etkilerinin sınırlanmasını savunur.

Özetle, laiklik devletin dinle olan ilişkisini düzenlerken, sekülerizm dinin toplumsal etkilerini sınırlandırır ve bireysel özgürlükleri düzenler.[6]

Modern Kriz ve Dinin Yükselişi

Laiklik ve sekülerizm kavramları, modern dönemin kavramları olarak ortaya çıkmış olmakla birlikte, keskin hatlarla birbirinden ayrıldığını ifade etmek pek mümkün değildir. Her iki kavram da zamanla ve uygulandıkları coğrafyaların tarihsel tecrübeleri ve kültürel yapılarına göre değişkenlik göstermektedir. Bu nedenle, tek bir tanım üzerinde ittifak etmek oldukça zordur. Ayrıca, laiklik ve sekülerizm, ifade ettikleri anlam çerçevesiyle her zaman tartışmaların odağı olmuş ve günümüz dünyasında uygulama alanlarında değişkenlikler göstermektedir.

Sekülerizm, modern dönemin bir kavramı olarak ortaya çıkmış ve dinin toplumsal hayatta gerileyeceği tezine dayanmaktaydı. Ancak görülenin aksine, dinin toplumsal alandaki görünürlüğü modern dönemin bir krizi olarak ortaya çıkmış olup din, gerilemenin aksine artan bir eğilim göstermektedir. Kendilerini modern ve seküler olarak tanımlayan devletler, dinin daha görünür hale gelmesi nedeniyle önemli bir krizle karşı karşıya olduğu inkar edilemez bir durumdur. Mevcut sekülerist yaklaşım, dini hassasiyetleri açıklamada yetersiz kalmakta ve "dinsiz bir gelecek" yerine dini hassasiyetlerin veya dini görünürlüğün artmasından doğan modern kriz bize dinin gerçekliğini göstermektedir. Marx'ın ifadesiyle, "Din ezilen insanın içli ezgisi, kalpsiz bir dünyanın kalbidir…".[7] Kalpsiz dünyanın kalbi olan, ezilen insanın temel dayanağı ve içsel ezgisi olan din, yok olmak bir yana, dini hassasiyetler gevşese de tamamen yok olmadığını, her alanda rahatlıkla görebiliriz. Kısacası, sadece İslam toplumlarında değil, Batı toplumlarında da seküler paradigma aşılmıştır. Zira dinsel simgeler, dini hareketler ve cemaatleşme son yıllarda dünyanın pek çok yerinde daha etkili bir şekilde yaşam alanlarımıza dâhil olmuştur.[8] Bu bağlamda, Corm, 21. yüzyılda dinin toplumsal ve siyasal alanda yeniden tartışma konusu haline geldiğini belirtir. Dinsel canlanma, hemen her yerde gözlemlenen bir olgudur. Corm, geçmişte dünyanın renklerinin dini olmadığını belirtirken, günümüzde dini unsurların her alanda daha görünür hale geldiğini ifade eder. Dini kimlikler, ulusal kimliklerle birlikte, toplumsal aidiyetlerin şekillendirilmesinde belirleyici bir rol oynamaktadır.[9]

Anglo-Sakson Sekülerizminde Dinin Yeri ve Başörtüsü

Dinin kamusal alandaki görünürlüğünün artmasıyla birlikte, seküler ve laik kesimlerin bu duruma vereceği tepkinin önümüzdeki yüzyılın önemli tartışma konularından biri olacağı açıktır. Bu durum, çok kültürlülüğü ve farklı inanç gruplarının bir arada var olabileceği yani birlikte yaşam kültürünün önemini artırmış olduğunu ifade edebiliriz. Modern dönemdeki bu değişim, Anglo-Sakson sisteminde sekülerizmin dini dışlayan yapısından ziyade, çok kültürlülüğü ve dinin toplumsal rolünü kabul eden ve bireysel özgürlükleri ön plana çıkaran bir modelinin önünü açmıştır.

Anglo-Sakson ülkelerinde din, bireysel bir tercih olarak kabul edilir ve devletin dini inançlara müdahalesi engellenir. Bu yaklaşım, dinin toplumsal hayatta devletin düzenlemeleriyle sınırlandırılmadığı, bireylerin kendi inançlarını özgürce yaşama haklarının güvence altına alındığı bir sistem yaratır.[10] Anglo-Sakson ve Fransız laiklik anlayışları arasındaki farkları vurgulayarak, Anglo-Sakson modelinde bireysel özgürlüklerin ön planda olduğunu belirtir.

·       ABD Anayasası'nın 1. Ek Maddesi, "Kongre bir dinin tesis edilmesine veya özgürce uygulanmasını yasaklayamaz" diyerek devletin dini konularda herhangi bir müdahale yapamayacağını belirtir. 

·       İngiltere'de Anglikan Kilisesi devlet dini olsa da, diğer dinlerin özgürce yaşanması anayasal bir haktır.

·       Kanada ve Avustralya gibi ülkelerde devletin dini inançlara müdahalesi yasaktır.

Bu modelde, dini semboller (başörtüsü gibi) bireysel bir tercih olarak kabul edilir ve devlet bu tercihlere müdahale etmez.[11] Anglo-Sakson hukuk sisteminin dini semboller konusunda daha özgürlükçü bir yaklaşım benimsediğini ifade eder. Bu çerçevede başörtüsü meselesine dair şu sonuçlara varılabilir:

1.     Başörtüsü yasağı, laikliğin bir gereği değil, Fransız tipi baskıcı laiklik modellerinin bir sonucudur.[12]

2.     Anglo-Sakson hukuk anlayışı, bireysel hakları vurguladığı için başörtüsü yasağı özgürlük ihlali olarak kabul edilir.[13]

3.     Dini özgürlükler, laiklikle çelişmez; aksine laiklik birey lehine uygulanmalıdır.[14]

Sonuç olarak, başörtüsü meselesi yalnızca laiklik ekseninde değil, aynı zamanda bireysel özgürlükler açısından da ele alınmalıdır. Bu bağlamda, Anglo-Sakson sekülerizminde dinin toplumsal alandaki yeri, bireylerin inançlarını özgürce seçme ve yaşama hakkı üzerine kuruludur.

3- Başörtüsüne İslam’ın Bakışı

Başörtüsü, İslam’da kadının iffeti ve mahremiyetinin bir simgesi olarak önemli bir yer tutar. Kur’an’da başörtüsüne dair iki ana ayet bulunmaktadır: Nur Suresi, 31. Ayet "Mümin kadınlara söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve görünen kısmı hariç, ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini (hımar) yakalarının üzerine vursunlar…" “Görünen kısmı hariç” ifadesi, kadının yüzü, elleri gibi vücudunun dışarıdan görünen kısımlarının örtülmesi gerekmeyebileceği anlamına gelir. Ahzab Suresi, 59. Ayet "Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mümin kadınlara söyle; dışarı çıkarken cilbablarını (dış örtülerini) üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınıp incitilmemesi için en uygun olanıdır…"Bu ayetler, başörtüsünü ve örtünmeyi emreden temel kaynaklar olarak kabul edilir. Ancak bu ayetlerin nasıl anlaşılacağı konusunda farklı yorumlar bulunmaktadır.

Geleneksel ve Modern Yorum Farkı

Başörtüsünün dini bir sorumluluk olup olmadığına dair bir tartışma yoktur; tartışma, başörtüsünün nasıl takılacağı ile ilgilidir. Bu konuda geleneksel ve modern yorumlar arasında farklılıklar bulunmaktadır.

Geleneksel yorum, başörtüsünün genellikle çarşaf, nikap veya peçe gibi tam vücut örtüleriyle yapılmasını savunur. Bu örtüler, kadının tüm vücudunu örterek mahremiyetini ve iffetini koruma amacını taşır.

Modern yorum ise başörtüsünün şekli konusunda daha esnek bir yaklaşım benimser. Bu görüşe göre, başörtüsü şal, başörtüsü, tesettür, bone, bandana gibi farklı biçimlerde olabilir ve her biri dini sorumluluğun yerine getirilmesi açısından geçerli kabul edilir. Modern yaklaşımda, başörtüsünün şekli kişisel tercihlere ve toplumsal normlara göre değişebilir.

Coğrafyanın İslam anlayışına göre, başörtüsü uygulamalarının şekli nasıl olacağı ve uygulama yaptırımları değişkenlik gösterir. Anadolu İslamı'nda başörtüsü, genellikle bir dini ve kültürel sorumluluk olarak kabul edilir ve kişisel tercihlere saygı duyulur. Ancak bazı Ortadoğu Selefi anlayışlarında, başörtüsü toplumsal baskılarla dayatılabilir. Bu farklılıklar, coğrafi ve kültürel faktörlerin İslam’ın uygulanışını nasıl etkilediğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, başörtüsünün dini ve kültürel boyutlarına daha yakından bakmak önemlidir.

Anadolu İslamı ve Doğu Selefiliği Bağlamında Başörtüsü

İslam’da bireysel sorumluluklar ve inanç, özgür iradeye dayalıdır. Bu noktada "dinde zorlama yoktur" (Bakara, 256) ayeti, dinî yükümlülüklerin bir kişinin iradesine ve içsel inancına dayalı olduğunu ifade eder. Bu ilke, başörtüsünün de zorla dayatılmaması gerektiğini vurgular.

Anadolu İslamı geleneğinde, başörtüsü, kültürel ve dini sorumluluk olarak görülmekle birlikte, zorlayıcı bir yükümlülük olarak sunulmaz. Kişisel tercihler ve inançlar, toplumsal ve dini yaşamda saygı görmelidir. Doğu selefiliği ise bazen, bireysel inanç ve sorumlulukların toplumsal baskılarla dayatılmasını savunur, ancak bu, İslam’ın özünden uzaklaşarak, belirli toplumsal normlara sıkı sıkıya bağlı kalmayı gerektirir. Yani, bu hareketler, insanların dini sorumluluklarını, İslam’ın temel öğretilerinden ziyade, toplumun belirli normlarına veya geleneklerine uyarak yerine getirmelerini dayatabilirler. Bu tür bir yaklaşım, insanların inançlarını kendi içsel iradelerine göre değil, dışsal baskılara göre şekillendirmelerine yol açabilir. İslam'da bireysel özgürlük, inançların ve dini uygulamaların kişinin hür iradesine dayalı olarak yaşanması gerektiğini vurgular. Dolayısıyla, bu tür bir yaklaşım, İslam’ın özünden sapmak anlamına gelir.

Başörtüsü: Dini İfade Biçimi ve Kültürel Kimlik

İslam’daki başörtüsü uygulaması, yalnızca İslam’a ait bir uygulama değildir; benzer gelenekler, Yahudilik, Hristiyanlık ve birçok eski kültürde de mevcuttur. Bu kültürlerde de kadınlar, toplumsal normlar ve dini inançlar doğrultusunda başlarını örtmüşlerdir. Başörtüsü, İslam’da sadece bir kültürel sembol değil, aynı zamanda dini bir yükümlülük olarak kabul edilir. Ancak, bu uygulama kültürel bir öğe olarak da önemli bir yere sahiptir, çünkü toplumsal yapılar içinde kadının yerini ve değerini belirleyen unsurlardan biridir. Dolayısıyla başörtüsü, hem dini bir emir hem de kültürel bir gelenek olarak kabul edilmelidir.

Bu bağlamda, başörtüsünün bir kişisel tercih olarak kabul edilmesi ve özgürlükler kapsamında saygı gösterilmesi gerekmektedir. Çünkü bir kadının başörtüsü takma kararı, yalnızca dini bir sorumluluk değil, aynı zamanda dini bir pratik, dinini ifade biçimi ve kültürel kimliğini yansıtan bir tercihtir.

Sonuç olarak, başörtüsü meselesini değerlendirirken laiklik ve sekülarizm arasındaki farkları doğru anlamak kritik bir gerekliliktir. Fransız laikliği, başörtüsü gibi dini sembolleri kamusal alandan dışlamayı amaçlarken, Anglo-Sakson sekülerizmi bireyin özgürlük alanını genişletmeyi esas alır. Bu bağlamda, başörtüsü tartışmasının Fransız laikliği ekseninde yürütülmesi, özellikle KKTC gibi Anglo-Sakson hukuk sistemine dayanan bir ülkede, hukuki ve sosyolojik açıdan yanlış bir çerçeveye oturtulmasına neden olmaktadır.

Başörtüsü yasağı, dinin bireysel ve toplumsal hayattaki yerini belirleme yetkisini devlete vererek bireyin özgürlük alanını sınırlar. Bu da sekülerizm ile bağdaşmayan bir durum yaratır, çünkü seküler bir devlet bireyin dini tercihlerine müdahale etmemekle yükümlüdür. Anglo-Sakson sekülerizmi bireyin din özgürlüğünü öncelerken, Fransız laikliği devletin dini hayatı denetlemesini öngörmektedir. Bu nedenle, başörtüsü yasağı bir sekülerleşme politikası değil, otoriter bir devlet müdahalesidir.

Bir sonraki yazımızda şu başlıklara odaklanacağız:

Bireysel haklar bağlamında ebeveynin çocuğun dini tercihini yönlendirme hakkı.

Başörtüsü karşıtlığını Atatürkçülük ve AKP karşıtlığı üzerinden nasıl şekillendiği ve bu yaklaşımın ne kadar tutarlı olduğu.

Kültürel kimliğin oluşumunda dinin rolü ve başörtüsünün kültürel bir öğe olarak değerlendirilmesi.

Başörtüsü ve Saygı

Eğitim hakkım alınmasın elimden,

Tercihime saygı duy, kurtulmasın dilimden.

Yaşımı küçük görüp aklı yoktur diyenden,

İnancıma saygı duy, ben insanım ta ezelden.

Özgürlük diyorsan, bırak da yaşasın,

Kendi seçimini kişi kendisi alsın.

Saygı büyütsün bizi, sevgi yürüsün,

Başörtü bir tercihtir, iradeye dayansın.

Örtü simge değil, o bir hak, o bir niyet,

Makamlar gelip geçer, nikmete sabret.

Hüküm sürmesin kalbinde kin ve nefret,

İnsana saygıdır, en güzel hürriyet.

Ne baştaki örtü, ne örtüsüz hâlimiz,

Bizi bizden ayırmasın, yoktur mecâlimiz.

El ele verelim, budur bizim sancımız,

İnsanı insan yapan, şefkat dolu kalbimiz.

Lâyıkız elbet en güzel bir yaşama,

Nasıl çıkarız bu kargaşa ile akşama?

Harabat ehlini hor görme, azarlama,

Gönlünde bir yer ver, kapıyı asla kapama.

Bırak diller değil, kalpler konuşsun,

Kalpsiz insanlar az sükûta dursun.

Sevgi yücelsin, iyilikler dizilsin,

Nefret değil, îsâr ruhu dirilsin.

---

Dipnotlar:

1. Îsâr: Kişinin kendisi muhtaç olduğu hâlde, başkalarını kendine tercih etmesi, fedakârlık.

2. Nikmet: Nimet gibi görünen ancak aslında zorluk, sıkıntı içeren durumlar.

3. Harabat Ehli: Şekilcilikten uzak durup, özde ve içsel değerlere önem veren kişiler.

Selçuk Genç

 


[1] Şahin, M. (2007). Ortaçağ Avrupa’sında Din ve Devlet İlişkileri. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.

[2] Koç, R. (2010). Reform ve Laiklik: Avrupa’daki Din-Devlet İlişkilerinin Tarihi Gelişimi. İzmir: Ege Yayınları.

[3] Erdoğan, M. (2008). Aydınlanma ve Din: Laiklik Kavramının Evrimi. İstanbul: Siyasal Kitabevi.

[4] Kaya, A. (2014). Fransız Laikliği ve Kamusal Alan. Ankara: İletişim Yayınları.

[5] Volkan Ertit, Sekülerleşme Teorisi, 79.

[6] Hadden, J. K. (2002). Sekülerizmden dönüş. İçinde A. Köse (Der.), Sekülerizm sorgulanıyor, (ss.122-132). Ufuk Kitapları.

[7] Marx, K. (2007). Yabancılaşma. (Çev. B. Erdost). (3.Baskı). Sol Yayınları.

[8] Seküler Toplumun Krizi: Post-Sekülerizmi Tartışmak", Sebetullah Tekin, Akademik Yaklaşımlar Dergisi, Cilt 13, Sayı 1, 2022, s. 254.

[9] Corm, G. (2008). 21. Yüzyılda din sorunu. (Çev. Ş. Sönmez). İletişim Yayınları.

[10] Taylor, C. (2007). A Secular Age. Harvard University Press. (Taylor, modern sekülerizmin farklı boyutlarını ele alırken, Anglo-Sakson ve Fransız laiklik anlayışlarını karşılaştırır.)

[11] Noah Feldman'ın The Fall and Rise of the Islamic State (Anglo-Sakson hukuku ve İslam hukuku arasındaki farkları, devletin dini sembollere yaklaşımını ele alır.)

[12] Baubérot, J. (2000). Laïcité et république: L'invention d'une règle politique. Éditions du Seuil.

[13] Dawson, G. (2004). Individual Rights and Religious Freedom in the Anglo-Saxon World. Cambridge University Press.

[14] Sandel, M. (2009). Justice: What's the Right Thing to Do? Farrar, Straus and Giroux.