Nasılsanız Öyle İdare Edilirsiniz: Toplum Aynası

"Bir ülkenin ahlaki ve manevi seviyesi, idare edenlerin kalitesini belirler."

İnsan fıtratının en büyük boşluklarından bir tanesi; hatayı çoğu zaman başka yerde ve başkalarında arama arzusudur. Bu durum karşılıklı anlayışı, hoşgörüyü ve toplumsal birlikteliği  temelinden sarsan bir durumdur. Dolayısıyla empati ve öz eleştiri gibi kavramlar toplumsal vahdetin oluşması ve bireyler arası sevgi ve saygının devamı için ayrı bir öneme sahip olduğunu belirtmek gerekir. Öz eleştiri (öz benliğini kınama), insanın kendine karşı dürüstlüğünün en zor merhalesidir. "Nasılsanız öyle idare edilirsiniz" sözü, toplumsal düzen, yönetim biçimleri ve birey mesuliyeti açısından derin bir anlam ifade etmektedir. Bu söz, toplumların, içinde bulundukları kötü koşulları, toplumsal yozlaşmayı, sosyal sorumsuzluğu, nemelazımcılığı sadece dış güçlere, idarecilere veya sisteme bağlama kolaycılığına karşı toplumu sorumluluğa davet eden bir sözdür. Bu söz aynı zamanda bireyin ve toplumun kendi değer yargılarına dikkati çeker ve eğer bir değişimden bahsedeceksek öncelikli olarak değişimin içeriden başlaması gerektiğine vurgu yapar. 

Her toplum, kendini oluşturan bireylerin maddi ve manevi ahlak yapısının toplamıdır. Bir toplumda doğruluk, adalet duygusu, yardımlaşma, herkesi kendi konumunda kabul eden ve birlikte yaşam kültürü gibi değerler ön plandaysa, haliyle o toplumda bu değerlere önem veren yönetim biçimleri ve liderler baş gösterir. Bunun aksine o toplumda kötücül sevinç (başkasının zararından mutlu olma hali) yani haset, kin, nefret, hırs, bencillik ve nemelazımcılık (bana dokunmayan yılan bin yaşasın hali) gibi özellikler toplumu içerden bir kurt gibi kemiriyorsa, böyle bir toplumun kötü yöneticilerin elinde dert çekmesi kaçınılmazdır. Buradan hareketle, "Nasılsanız öyle idare edilirsiniz" sözü, toplumun aynasıdır.

Konumuzla alakalı olabileceğini düşündüğüm bir tabloyu nakletmek istiyorum. Emevi valisi Haccâc bin Yusuf'a atfedilen ünlü bir söz vardır. Halk bir gün Haccâca gelip, zalim yönetiminden şikâyet ederek "Sen zalim bir adamsın! Hz Ömer’in adaleti sende yok!" diye serzenişte bulunurlar, Haccâc şikâyette bulunan topluluğa şu cevabı vermiştir; Evet, "Siz Ömer dönemindeki halk olsaydınız, ben de Ömer gibi olurdum" sözünü söylemiştir. Bu söz ile Haccac, yöneticilerin toplumun bir yansıması olduğu fikrini vurgulamıştır ve aynı zamanda toplumun ahlak yapısının idarecilerin karakteri üzerinde belirleyici role sahip olduğunu ve toplumun ahlak eşiğinin yönetim yapısına doğrudan etki ettiğine parmak basmıştır. Yani anlaşılacağı üzere sütün üstünde süt kaymağı olur, şapın üstünde şap kaymağı olur, temel ne ise kubbede de o olur.

Bir toplumda bireylerin, yöneticilerden şikâyet etmesi, eleştirmesi itiraz etmesi doğal ve tabiidir. Lakin toplumu vareden bireyler kendi ahlaki varoluşunu tamamlayamadığı takdirde yöneticilere yönelttiği şikâyet anlamsızlaşmaktadır. Seçimden seçime işlerin düzeleceği umudu ile sandığa giden halk her yıl aynı kısır döngü ile karşı karşıya kalmaktan kurtulamaz. Evet, seçim demokratik değişim aracıdır lakin tek başına yeterli değildir. Değişim, kişinin kendi küçük dünyasında başlayan devrimci bir eylemdir. Ayrıca bizler bu düzenin bir parçasıyız ve sistemin içinde sürekli eleştirdiğimiz sorunları yaratacak kadar küçük ya da önemsiz değiliz. Toplumda yaşanılan haksızlıklara göz yumuyorsak, adaletsizliklere ses çıkarmıyorsak, kendi mahallemiz içine hapsolmuş ve bagajlarımızdan kurtulamıyorsak, başkasının derdini ve acısını kendi acımız gibi göremiyorsak, yönetimsel değişimi beklemek iyimser bir yaklaşım olur. Ayrıca toplumdaki her birey yerine göre bir idareci ve yöneticidir. Herkes bulunduğu konumda iyi ve güzeli temsil ederse, emanette emin olursa ve topluma güven telkin ederse iyilik adına beklentimiz boşa düşmeyecektir. Buradan hareketle toplum ve birey kendini değiştirmeden değişim ve dönüşüm mümkün değildir.

Ayrıca, "Nasılsanız öyle idare edilirsiniz" sözü bir teslimiyet cümlesi değildir. Aksine, toplumsal ve bireysel mesuliyeti hatırlatmaktadır. Daha adil bir dünya kurguluyorsak öncelikli olarak bu değişim kendi içimizde olması gerektiğini, haksızlık karşısında susmayan bireyler olarak ortaya atılır ve kendi mesuliyetinin şuurunda olursak değişim kaçınılmazdır. 

Sonuç olarak, "Nasılsanız öyle idare edilirsiniz" sözü, pasif bir kabulü değil aktif bir direnişi ifade eder. Adil bir yönetim arzulayan toplumlar fert planında önce kendini sorgulayan birey olma seviyesine çıkmalı aksi takdirde “patolojik vakaya evirilmiş bir yansıtma halinden” kurtulamayız.

Özetle ifade edecek olursak, ideal bir düzen arayışı içinde olan toplum ve bireyin öncelikli olarak aynada kendine bakması ve içsel dönüşümünü (metamorfozunu[1]) tamamlaması gerekmektedir. Ne demişler; Çuvaldızı kendine, iğneyi başkasına batır…

Selçuk Genç


[1] Edebiyatta veya sanatta ise "metamorfoz" daha soyut bir anlamda, bir insanın veya bir karakterin ruhsal, duygusal ya da zihinsel olarak geçirdiği değişimi ifade etmek için de kullanılabilir.