BABA MUHALEFET
Farkındalığın verdiği farkla yaşarken masum olmayan insanlar parazit yapıyor. Neden bu kadar çelişki içinde yaşıyoruz, biri çıkıp da söylesin lütfen. Gazete manşetinde ‘ana muhalefet’ partisi var. İktidara saydırırken sözde ana muhalefet aslında ‘baba muhalefet’miş ve buram buram ataerki, ihmal, işgüzarlık, istismarı örtme kokuyormuş aslında. Ve hiç kimse çıkıp da bir şey söyleyemiyormuş bu sözde ‘ana muhalefete’... Sadece izlemekle ve eş dost ahbap ilişkilerini zedelemeyelim gaylesiyle geçiriyormuş günlerini. Peki bunu hangi vicdanın verdiği güçle yapıyor bu ‘baba muhalefet’?
Sığınacak bir liman arayışına giren benlik eski bir video kaset açıyor 90’lardan, ürpertiyor yıkık dökük temeli bozuk binayı, hatırlamak da o anda başlıyor işte… Ve buna benzer bir sürü örnek beliriveriyor memlekette.
O kadar değerli ki bu video kasetler, arşivler, fotoğraflar, gazete manşetleriyle bu değerli his arasında bağ kurmak bile içimi farklı acıtıyor... Beliriyor parçalar, puzzle birleşiyor, çok anlamsız oluyor herşey. Artık inceldiği yerden kopsun demek bile fayda etmiyor… Bu çaresizliğin içinde güçlü durmak o kadar zor ki; ifadelerin sınırları zorlanıyor, sesler yükselince anlaşılıyor sessizliğin gücü, şikayet edercesine sorgulanıyorsunuz ve hiç istemediğiniz şeylere yöneliyorsunuz… Bugünün bir de yarınları hatırlatılırken size, aslında geçmişi unutmanız isteniyor.
Nereye kadar bu böyle sürüp gidecek diye sormaya başlıyorsunuz, ve yalnızsınız. Farkındalığın verdiği bir isyanla yapıyorsunuz bunu… Deliksiz bir uykunun imkansızlığı beliriveriyor ve kafanızın içindekiler izin vermiyor dinlenmenize. Dayanacak gücü nerede bulacağınızı bilemiyorsunuz… Bu hırpalanma halinde yanlış kararlar alabiliyorsunuz, size yapılan onca yanlışlar dururken bir köşede.
***
Hiç içimden gelmedi bugün yazmak aslında. Ama bunca şey olurken, böyle bir lüksüm olmadığını fark ettim. Başka bir seçenek yok çünkü. Dünya Şiir Günü'nün ardından bu yazıya oturmak göle maya çalmak gibi. Geçmiş ne güçlüymüş meğer ve bunu silmek bir de. Ne kadar da başarılı ve takdir edilesi işler yapsanız da belleğin izlerini susturmak imkansız...
Yapılmayanı yapmaya yeltenince hayatınızı başkalarının gözleriyle görme tehlikesi beliriveriyor sonra. Elinizi kolunuzu nereye koyacağınızı bilmediğiniz zamanlarda, yoktan var etmeye çalışırken, bir Omorfo düğünü gibi oluyorum düşüncemde ve o Omorfo, Şah lokantası, Heniye hala, yoktur artık ve birileri arkanızdan çoktan iş çevirmiştir, yüzünüze güle güle...
Ağıt yakıyorum yaşayanlara, ölenler zaten çoktan ölmüş. Öfke kontrolünü kaybetmiş bir duruma itiyor sizi memleketin hali, o bile sizi başka yerlere sürüklüyor… Şans kavramının şahidi olan birkaç sarhoş düşünce kişisel manifesto halini bırakmış ve kelimelerle anlatılmayana yaranmaya çalışıyor adeta. Müsait olduğu yere doğru götürürken hisler kendini, üzerimize gelen sinyallerin patlak vermesiyle ne yapacağımızı bilemediğimiz için en yakınımıza ve sevdiklerimize zarar verdiğimiz o en acımasız durumlara düşüyoruz.
O ‘baba’ muhalefet ‘ana’ olmadıkça, ne ana vatan ne de sinir ucu sakinleşebilecek kolayına… Kim suçlu kim suçsuz bulamıyoruz ama suçun üstünü örtmek muhalefetin göreviymiş meğer bu yerde... Sinirimizin sınırlarını aşan çaresizlik atakları, istemeden de olsa yaşanıyor.
Dağılmış bir durumdayız, apaçık kapalı hallerimiz var, anlamaktan öte edilgen bir etkenliğimiz, duymayan kulaklarımız, görmeyen gözlerimiz…
Bu ülkenin payına da düşen ‘baba’ muhalefet olmakmış bu gerçeklikte...