HİÇBİR ŞEYE HAZIR OLAMAMAK
Neye, ne zaman hazır olduk diye düşünüyorum çoğu kez. Sanırım hiçbir şeye hazır hissetmeden, her şeyi yaşıyoruz. Tabi yaşamak kavramı da değişiyor tanım olarak kişiden kişiye.
Doğmaya hazır mıydık, doğurmaya ya da… Okula hazır mıydık başlarken, tuvalet eğitimi almaya ya da daha geriye gidecek olursam. Mutluluğa hazır mıyız yoksa anlık kaçamak olarak mı kalacak o da bu dünyada, bu yarım kalmış çeyrek adada. Çeyreğe düşmeseydi ada keşke demeden geçemiyorum her yazdığımda, altınla yarışır gibi, oysa değil miydi ki bakırdan geldi adı?
Hayatın iyi yanlarını alarak yola devam ederken, yolda sürekli elinde taşlarla bekleyen insanlar, çelme takanlar, arkamızı sıvazlar gibi görünüp çuvaldız batıranlar.
İnsan olarak doğsak da insani olmaya hiç hazır olamadık. Bazılarımız başardı, derviş seviyesine ulaştı belki ama yetmedi birkaç kişinin başarısı. Bizden sonrakilere, devam eden kuşağa aktaramadık hazır olmaları gerektiğini hayata, insana, doğaya… Yetersiz kaldık ki öğretemedik yol izni verene, yapı izni verene, ağaç kesene…
Kalbi sıkışıp nefesi kesildiği zaman anlıyor insan ağacın gölgesi ne demek. Seviniyor, bir ağaç buldu diye arabasını altına koyabilecek. Sadece bizde mi böyle diye düşünüyor, sadece bizde böyle değil biliyor. Yine de sadece bize yoğunlaşıyor, tek derdi biz, tek derdi kendi çünkü. Kendini düzeltmeyen nasıl çevresini düzeltecek, kendine ulaşamayan nasıl başkasına ulaşabilecek.
Külliye yolundan her geçtiğimde içimde biriken o acayip duygular külliyen yola diziliyor, kendi kendimi geçip de ulaşacağım noktaya varamıyorum. Kendimi kendimden çıkarıp duruyorum her o yola girdiğimde. Kendimi Lefkoşa’dan çıkarıyorum Mağusa kalıyorum. Kalanlı bir çıkarma oluyorum, kaç kaldım bilmiyorum. Çok kez geç kaldığımı biliyorum oysa her şeye. Tüm güzel şeylere…
Hazır olmadan biz daha, yapılıyor her şey yıkılarak. Göçlere kimse hazır değildi mesela en büyük örnek olarak. Masalarında kaldı anlık yaşantıları, fotoğraflara yansıdı istenilen şekilde, bitkiler inadına hâlâ güzel yaşıyor kimse yok diye yasaklanan yerlerde. Hazır olamamak yüzünden bir sonraki hayata geçemedi atalarımız ve biz de. Hazırlıksız yakalandık her şeye.
Türlü cinayetler işlenen bu ülke kimin ülkesi artık bilmiyorum. Eskiden de vardı evet, vardı da bu kadar çok muydu bu kadar aşikâr, bu kadar serbest… Kim kimi öldürecek diye bekliyor manşetler, mezarlar ölüden önce açılıyor hazır olsun diye gömülecek kişiye. Bir mezar bile satın alamayacak ceplerimiz dikilmese de olur artık alamayacağımız pantolonlar üstüne.
Yazılar yazmak istersin, şiirlere gömersin kelimelerini kimse bulmasın diye. Sonra çıkarırsın o şiiri yazıya koyarsın bilinçsizce. Ne yazdım dersin, ne yazdı derler, iyi yazdın diye bağlasalar da kimse ne anlattın yine bilmez. Sen de ne anlattın bilmezsin. Edebi deyip de geçemezsin çünkü tek bildiğin ebedidir bu seninle.
Ebediyen hazır olamayacağımızı düşünsek de birçok şeye; “ben değilse kim, şimdi değilse ne zaman” demiş diyen.