Sonradan Görme Muhalif İnsan Hakkı Savunucusu:
İhmal, Çelişki ve İstismar Kültürü
Baskı, çocuk istismarı, ihmal, sessizlik, pasif agresif muhalefet, itinayla seçilmiş politik ihanetler derken, bir yandan da sanata ve bilime ölüm karanlığı katanlar; yobaz laf kalabalığının kıskacındaki sosyal medya, özgürlüğü seçen zihniyeti öldürmek için pusuda bekliyor…
Bu hastalıklı 'ihmal ve istismar kültürü’ ve adım adım inşa edilen pisliğin en içi, onca hakaret, istismar, manipülasyon, buram buram ataerki, gericilik, aşağılanma, itibarsızlaştırılma kalbimizi yoruyor ve ölüyoruz en sonunda:
Ne zaman duracak kalp diye düşünüyoruz artık. Fotoğraf karelerinde beliren ‘muhalif’ figürler, tam da fotoğraf karelerini sembolik olarak doldurmak için yerleşiyorlar sağ köşeye…
Bugün çocuk istismarı, insan hakkı ve ben de çıkıp iki laf edeyim gaylesi olanlar, kürsülerden ağzına büyük olan lafları telaffuz edenler, dünden gelen, geçmişte ve belki de bugün de aslında bazı çocuk istismarlarını (işine gelmeyenleri) hiç konuşmamış, aksine üstünü örtmeyi en iyi şekilde kendilerine görev edinmiş ve bunu başarmış olanlardır.
Ve işte hastalıklı bir çelişki ülkesinde yaşıyoruz böyle olunca...
Kalbi tabi ki durur insanın, nasıl atar bunca ihanete, bunca engellemeye, işgüzarlığa…
Sahi duracak mı artık 'kırılmasın' diye?
Kötülüğün bu kadar da olmaz dedirten, ve artık hiçbirşeye şaşıramaz hale getirdiği bu yabancılaşma ötesi haletiruhiye, tam da içimizde, en yakınımızda dolanırken, ‘açık görüşlü ve muhalif’ zihniyet durduracak kalpleri…
İşine gelen konularda en büyük çocuk hakları savunucusu oluyor, işine gelmeyen konularda da tüm çıkış yollarını kapatıyor…
Tüm bunları izleyerek geçirdiğimiz günlerimiz, utanmadan, sıkılmadan, yüzümüz kızarmadan kutladığımız bayramlarımız var bizim…
Siz hala daha kutlama mı yapıyorsunuz? Dünya yıkılmış, dökülmüş, ve siz hala daha koltuğa oturacağınız günü mü bekliyorsunuz?
Hem bunu yapıp, hem de fotoğraf karelerine nasıl sığabiliyorsunuz, taşmıyor mu utanç kenarlara?
Korkudan geberdiğimiz için kurban verdiğimiz, ışığa açılan 'tali yollarımız' kapalı artık...
Suça suç, kötülüğe kötülük katan zihniyet, suçlu olana kurban, kurban olana suçlu muamelesi göstermeye, sessiz kalmaya devam ediyor... Suçu görüp de gereğini yapmayanlar, bundan beslenenler, işinizi kolaylaştıracaksa vicdanlı, oy gelmeycekse vicdansız olan politikacılarımız, hiyerarşik insan hakkı savunucuları ve aktivistlerimiz var bizim...
Ve bugün eğer siz hassasiyet gösterdiğinizi düşündüğünüz bütün bu insan hakları mevzuları üzerinden kahraman ilan edilecekseniz, orada birilerinin size geçmişi hatırlatması lazım...
Belki kazanan olmayacak bu oyunda ama birileri cesaretle konuşmaya, yazmaya ve mücadeleye devam edecektir. Ben size örnekler verebilirim geçmişten, bu ülkede yaşanmış en büyük çocuk istismarları ve ihmalleri üzerinden.
Bugün Kıbrıs'ta bütün bu aktivizmler bir fon alınarak, Avruğa Birliği ve diğer maddi desteği çerçevesinde fon avcıları ve çeteleri tarafından yapılıyor. Mesela bir projenin iki toplumlu olması yeter de artar bile o projenin maddi olarak desteklenmesi için… Ve ortada da büyük bir pozitif ayrımcılık var…
Gelin yavaş yavaş hep beraber bir geçmişe dönüp özellikle ana muhalefetin bu ülkede çocuk istismarı konularında neler yapmadığı konusunda bir analiz değerlendirmesi yapalım isterseniz. Bir yazıya sığdıramayacağımız bir başlangıç yapalım böylece…
Hiç kimsenin sütten çıkmış ak kaşık olmadığı gerçeği ortaya çıkacaktır ortaya...
Bir röportajda "sizden özür dilenmesi gerektiğini mi düşünüyorsunuz?" diye soruluyor...
Benim de buna tek cevabım şu olabilir ancak:
Bir şiir dünyayı değiştirmeyecekti belki ama, "çocukluğumdan hiç kimsenin dilemediği özürü şiirlerinizle dilediğiniz için size teşekkür ederim" diyen bir kadının sıcak ve kırılgan sesi yetip de artacaktı umut etmenin gücünü anlamaya...