Giden Gelen Elektrik ve O Replik
Bazen aynı pencereden bakıyor olsak da aynı şeyleri göremeyiz. Kimi göğe verirken dikkatini kimi yerdeki çamura dikkat eder kimi de denizlik üzerine bıraktığı ekmeğe gelen serçelere. Herkes ayrı yerinden tutar hayatı. Herkesin, herkesin tuttuğu yerle ilgili bir yorumu ise tarihler boyunca hep vardır. Yılmaz Erdoğan hayatın kendisini yazdığını söylüyor İnci Taneleri için.
Öğrenmeyi hayatının merkezinde tutan, hayatında hayal kırıklıkları olsa dahi vazgeçmeyen bir kalem o. Bir yöneten, yazan, yaratan, şair. Yapılan işi söylemek daha doğru geliyor ona yoksa özel bir nedeni yok "yöneten" demesinin ve ben de sevdim bu söylemi. Benim ise özel bir nedenim var yazar değil de yazan dememin kendime. "her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla" diyen bir şairi okurum ne yapabilir diye, merak ederim ne yazar o beyaz kağıda diye.
Oturup defalarca izlemişimdir Kelebeğin Rüyasını; belki de benim de bir şiirdeşim var diye. İncelikle işlenen bir filmdi, yüreğimde derin izler edindi. Uzun aradan sonra İnci Taneleri demiş Yılmaz. Aslında adı gibi yılmadığı için Yılmaz dedim yoksa saygımdan önünde düğmelerimi iliklerim, hiç tanımama rağmen şahsen. Çünkü eserleri mühim.
"Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir" diyen bir kalem o. Peki ne yazmış olabilir İnci Tanelerinde, kimi yazmış olabilir, neden bu dörtlük onu yola çıkarmış olabilir: "İnsanlar dizili bir inci tespihte / İnci ne kadar değerli / İp ne kadar ince." Şair neyi anlatır bu dizede?
Başlarken derinliği olan senaryolar beni hep etkilemiştir hatta izleyip izlemeyeceğime bile o an karar veririm, tıpkı bir yazıyı okumaya başlarken ilk cümlelerin beni çekmesi ya da itmesi gibi. Aslında hepimiz böyleyiz, bize hitap ederse dinler okur izleriz yok eğer etmezse sesini duymayız bile. Bu film bir istiridye ise içini açınca göreceğiz incisi var mı diye. "Yasemin kokusu beni bir yere götürüyor" diyen bir adamın elinden çıkan bir eser kötü olabilir mi, kime göre neye göre kötü olabilir? "Olacak O Kadar"ın skeçlerini yazan bir kalem nasıl unutulabilir?
Bir filmde birden çok nokta varsa ya hepsini birleştirmeye çalışırsınız sırayla, ortaya ne çıkacak diye ya da herkes kendi noktası ile ilgilenir artık hayatta dikkat ettiği alan ne ise. Sosyal medyada dönüp duran bir sürü yorum ve haber, böyle bir senaryonun varlığından sizi haberdar eder ve belki de en çok da yarım kalmış adanızdan bir oyuncu da içinde var diye şöyle bir bakar sonra da anlar ve vazgeçersiniz tek tek okumaktan kim ne demiş diye. Sizin için kimin ne dediği önemlidir peki? "Aşkları da devralır mı kalp nakli yaptıranlar?" diyen bir kalem, neden hep aşkla yazar?
Aşkla bir işi yapan kim ise onun önünde düğmelerimi iliklerim ben de sırf saygıdan tanımasam bile. Kim ve ne ise. Görüyorum ki yine inci inci işlenmiş bir eser önümüzde. Yazabilmek, yönetebilmek, anlatabilmek bunlar değerli eylemler ve bunu başarabilen insanlar karşısında egolarımıza yenik düşmemek gerek diye düşünsem de bazılarımız hep ego peşinde. Birilerinin başarıları karşısında -ki konu ne olursa olsun fark etmez- onu aşağı alma -aşağılama- derdinde, bunlara tanıklık etmek bile yoruyor insanı şu yarım kalmış çeyrek ada içinde.
Hazar Ergüçlü de Dilber karakterinde. Azem kelime anlamı ile büyük demek, arkadaş demek. Edebiyat kendimi bildim bileli arkadaşım diye sevmişimdir belki de şiirlerle çevrili filmleri, doğru düzgün bir şiir yazmasam bile. Sahi doğru bir şiirin ölçüsü ne? "Hayat uğruna savaşmak bu olsa gerek" diyen bir kalem. Bize dayatılan, bizim başkalarına dayattığımız şeyleri bize sunan, nasıl şevk kırdığımızı örneklerle gösteren, nasıl destek olmamız gerektiği hakkında bize yol haritası çizen filmler bazen reytingi yok diye gösterilmez tıpkı Bir Derdim Var dizisi gibi ki bu konuda yazana kadar dizi yayından kalktı bile yine de daha sonra değinmek isterim üzerine.
Bizim, bize önümüzü gösterecek olan filmlere ihtiyacımız var, hayatın içinden geçerken bazı şeyleri fark etmemize yardımcı olacak filmlere. Bize sıklıkla edebiyatı da hatırlatacak filmlere. İnsanlarla bağ kurmamıza yardımcı olacak filmlere, eserlere...
Filmler değil kalemlerdir birer pilot olan belki de bizi bir yerden alıp çok başka bir yere bırakırlar diye. "Sayenizde önümüzü ilikliyoruz" diyen bir replik çoğuna uzaktır belki de, bana o kadar yakın. Çünkü sanat karşısında hep önümü iliklemişimdir fakat bazı vekiller beni sandalyemden bile kaldıramamıştır. "-Kimse kendisine benzemiyor ki zaten." "-Doğru kimse kendisine benzemiyor." "-Ee beğendin mi?" "Çok beğendim. Bence çok güzel bir tespit." "Tespit mi? Tespit nedir, ben dansımı diyorum beğendin mi?" Senaryo içinde bile dans sonrası bir tespit yapılıyor. Kimi dans noktasına odaklanmış kimi repliklere.
Her birimiz tek noktayı gördükçe nasıl birleşecek bu resim çizgilerle? Yılmaz Erdoğan "Ne Olursan Ol Rahat Ol" adlı programda "maz ekolünü" anlatıyor. Yurtdışında adını "Maz" olarak biliyorlar çünkü Yılmaz demelerinden hoşlanmıyor olsa gerek, o da sadece maz diyor ismine. Okulunda, atölyesinde ise maz ekolünden bahsediyor. Savunma sanatı, karakteri savunmak üzerine odaklanmak lazım. Hayatta da işimiz gücümüz kendimizi savunmak diyor. Biz ve kendimizi savunan avukatımız iki kişiyiz aslında diye de ekliyor ve en dikkat ettiğim şey; karakterin karşısında yazan repliği ilk kez siz söyleyecek misiniz gibi söylemeli diyor. Karakteri savunmak, karaktere hakkını verebilmek bunlar çok zor şeyler.
Bunları başarabilenler karşısında düğmeli kıyafetler giymeyi tercih etmeliyiz. Danstan bu kadar bahsedilmiş olmasa dansı fark etmeyecektim bile, karakterin başarısını değil dansı fark etmeyecektim. Yüzündeki duygulara verdiği doğru ifadeleri değil dansı diyorum, karakteri savunmasını değil dansı diyorum dansı hiç fark etmeyecektim. Replikler o kadar ağır ki dansı pek de fark edemiyor insan. Bir de merak ediyorum dans eden kadınlar birden fazla iken neden tek bir isme bu kadar yoğunlaşıldı olumsuz yönde. Diğer dans eden kadınların adı ne? Bilirsiniz bizim yarım kalmış adamızda elektriklerin olması mucize. Bazı yerlerde çok ender elektrik kesintileri olur da bizde elektriklerin gitmemesi mucizedir belki de. Elektrikler yine gitmiş ve bu sefer diğer seferlere göre erken gelmiştir, üst katındasınızdır bir evin ve elektrikle birlikte alt kattan gelen konuşma seslerini duyarsınız. Bir korku filmine ait çekimde de değilsiniz üstelik ve basamakları indikçe fark edersiniz ki televizyondan gelen seslerdir ve replikler replikler replikler.