Yargıçları Kim Seçiyor?

Toplumun en hassas olduğu meseledir Yargı'yı 'korumak'.

Elimizdeki tüm iktidar odaklarını, kurumları kaybettik, bari bunu olsun koruyalım düşüncesi ile hareket ederiz.

Bâzen öyle körleşiriz ki 'Kral Çıplak' diyenlere kızar, görmek istemeyiz bir türlü gözümüzün önünde tepişen filleri.

Eziliriz de sesimiz soluğumuz çıkmaz olur. 'Olur böyle şeyler' der geçeriz.

Yargı meselesi Kıbrıslı Türklerin en hassas noktası, en kırılgan oldukları ve en dokunulmaz alanları.

Elbette her iktidar odağında olduğu gibi yargının da kendi içerisinde bir iktidar algısı ve kavgası var.

İktidar teorisinde iki temel unsur vardır: İktidar = Güç + itaat

Bu denklemde kendimizi, kendi ülkemizde istediğimiz şekilde iktidar edemediğimize göre, gücü kullananlara itaat etmeyi seçeriz. Hayatımızı bu şekilde yürütmek hem bize yaşam alanı kazandırır hem de başımızı ağrıtmaz. Bu yargı için de geçerli elbette. Hukukçu kesimin çoğunluğunun suskunluğu da bundan.

Bunları en son yaşanan Yüksek Mahkeme Başkanlık seçimi için yazıyorum.

Konumuz, seçilenlerin nasıl seçildiği.

Hem de en hassas kurumumuzda neler olduğunu bilmek önemli, hem de görmek istersek eğer neler olabileceğini...

***

Anayasa gereğince 12 üyesi bulunan Yüksek Adliye Kurulu'nda, 8 Yüksek Mahkeme yargıcı kurulun doğal üyesi.

Geriye kalan 2 üye doğrudan siyaset tarafından seçilenler, 1 kişi Meclis tarafından genellikle iktidar kimse onun temsilcisi, diğeri Cumhurbaşkanı'nın atadığı bir üye. 

Dolayısıyla Yüksek Adliye Kurulu'nda siyaset var mı? Evet var. Siyaset yargıç atamalarını etkileyebiliyor mu? Kısmen evet.

Diğer 1 üye Barolar Birliği Başkanı ve diğeri ise Başsavcı.

Y A K01

***

Bu durumda siyaset tarafından atanmayan veya seçilmeyen 10 kişi var diyelim.

Diyelim ama bu diğer 10 kişinin hiçbir siyasi düşünce etkisinde kalmayacakları anlamına gelmiyor.

Elbette özellikle yargıçların böyle beklentileri veya yaklaşımları olmadığını varsayıyoruz.

Ancak son oylamaya gelelim şimdi.

2 üye aday olduğu için yargıçların bu oylamada ağırlığı her zamankinden daha azdı. Yani sadece 6 Yüksek Mahkeme yargıcı oy kullanabildi.

Y A K02

Bu durumda her kim seçilecekse mutlaka kendi meslektaşları dışında başka kişi (Barolar Birliği Başkanı veya temsilcisi ve Başsavcı) veya siyaseten seçilen (UBP'li) diğer 2 kişiden birinin oyunu almalıydı. Ve elbette tüm yargıçların tek bir kişiye de oy vermesi beklenemeyeceğine göre, bu denklemde seçilebilmek için diğer üyelerin oyuna mutlaka ihtiyaç vardı.

Kimin kime ve neden oy verip vermediğini, siyasi oyların kime nasıl yansıdığını Yüksek Adliye Kurulu oylaması kapalı olduğu için bilemiyoruz.

Bu durumda yorum yapmak veya matematikle siyasetin Yüksek Mahkeme Başkanlığı seçimine ne kadar etki ettiğini söylemek zor. 

Demokrasi veya hukuk devleti dediğimiz değerler lafla olmuyor. Şeffaflık hukuk devleti için olmazsa olmaz bir kural. Oysa her zaman söyledim, yine söyleyeceğim. Yüksek Adliye Kurulu seçimleri kapalı kapılar ardında ve kapalı oylama ile olduğu müddetçe bu toplum Cumhurbaşkanı'nda bile olmayan dokunulmazlığa sahip (ki yargıç güvencesi açısından olumlu) yargıçlarının, elinde tuttukları iktidarı kim tarafından ve ne şekilde elde ettiklerini sorgulayacak. 

Yargıç atamalarından, yükselmelere kadar yapılan her oylamada daha şeffaf yargı istiyoruz. Bu beraberinde hem seçilemeyenleri sorgulatmaz hem de seçilenler için meşruiyet tartışmasını başlatmaz. Ama 'sorgulanamaz' bir iktidar odağını kim yurttaş denetimine veya yargı denetimine açmak ister o ayrı bir tartışma (!)

***

Kapalı kapılar ardında ve fısıltılarla bu toplum bu sorunları tartışacak, bunu kimse engelleyemez. O halde daha şeffaf bir yapıya ihtiyacımız var.  Günün sonunda önümüzde Türkiye'deki HSK (Hakimler ve Savcılar Kurulu) örneği var. Orayı gördükçe direnmek daha fazla anlam kazanıyor ve bir birimize (ister hukukçu ister vatandaş) daha ne kadar çok ihtiyacımız olduğu ortaya çıkıyor.

Dünyadaki örnekleri de sorgulamak ve daha iyiyi bulmak için çabalamak şart.

Kendi adıma şunu öneriyorum: Gerçekten demokrasi ve hukukun üstünlüğünü istiyorsak, yargı konusunda daha cesurca ve bilinçli hareket ederek konuşalım. Bu fanustan ne kadar çıkabilirsek o kadar çıkarak...

Çünkü medyada da, mahkemede de üç maymunu oynamak bize çok şey kaybettiriyor.