Onlarca hukukçu istihdam ediliyor; sorulan bir soruya iki satır cevap yazmak mesai dahilinde değil mi?

Yolsuzluk, sadece devletin kasasından para çalmak mıdır?

Yoksa kişisel çıkar sağlamak veya bir başkasının hakkını yemek midir?

Sizce yolsuzluk, korkunç bir tabloyu mu ifade eder?

Yolsuzluğun tanımını araştırdığımda, farklı açılardan ele alınsa da sonuçta "yasaya, hukuka aykırı iş yapma" olarak değerlendirildiğini görüyoruz.

Yani, yasal çerçeveye uyduramadığımız her şey o yolda ilerliyorsa, o yol "yolsuz" oluyor.

20 yılı aşkındır avukatlık yapıyorum ve her zaman işimi iletişim kurarak ve karşı tarafa saygı duyarak yürütmeye özen gösterdim.

Ancak son yıllarda, özellikle kamu kurumlarıyla olan ilişkilerimde zorlandığım konular giderek artıyor.

Yanlış anlaşılmasın, burada konu mesleğim değil, kamu kurumlarının işleyişi.

Bir vatandaş olarak devlet kurumlarıyla nasıl iletişime geçeriz?

Sıkıntılı bir durumda ya kendimiz ya da avukatımız aracılığıyla yazılı başvuruda bulunuruz.

Bu yazılar genellikle ya bir ihbar niteliğindedir ya da çözüm bulamadığımız bir sorunu dile getirir. Bu hakkı bize tanıyan ise, KKTC Anayasası’dır.

Dilekçe Hakkı Madde 76: (1) Herkes, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, tek başına veya topluca, yetkili makamlara yazılı olarak başvurma ve bunların süratle incelenmesi ve karara bağlanması hakkına sahiptir. Gerekçeye dayanacak olan bu karar, en geç otuz gün içinde dilek ve şikayet sahibine yazılı olarak bildirilir. Böyle bir karardan zarar gören herkes veya otuz gün içinde kendisine bir karar bildirilmeyen her ilgili, dilek ve şikayet konusu hakkında yetkili mahkemeye başvurabilir.

Ayrıca “Bilgi Edinme Hakkı Yasası” da vatandaşların bilgiye erişim hakkını güvence altına almaktadır.

Madde 6: İdare, bu Yasada yer alan istisnalar dışında kalan her türlü bilgi veya belgeyi başvuranların yararlanmasına sunmak ve bilgi edinme başvurularını etkin, süratli ve doğru sonuçlandırmak üzere gerekli idari ve teknik önlemleri almakla yükümlüdür.

Bu yasa “sadece demektedir.”

Geçen ay, aynı tarihte ve alındı belgesiyle en az altı kuruma evrak sundum.

Ne olurdu, bu kurumlardan birinden dahi olsa cevap alsaydım!

Devlet kurumları, yasanın size emrettiği usulü görmezden geldiğinizde bu iş doğru yolda mı oluyor?

Sorulan soruya cevap veremiyor musunuz?

Tembellik mi, yoksa alınmayan tedbirler mi sebep oluyor buna?

70 yaşındaki insanlar, hastalar ve ekonomik sıkıntı çeken vatandaşlar, kurumlar arasında oradan oraya sürüklenerek bir çözüm mü bulacak?

Ben bir avukat olarak, yasayı ve yöntemi bilerek dahi zorlanıyorum; peki ya vatandaş ne yapsın? Kurumlar, birikmiş sorunlardan yakınmak yerine, yapısal reformları düşünemez mi?

Kusura bakmayın ama aklımızla oynuyorsunuz. Doğru ile yanlışı ayırt edebiliyoruz.

Yasaların gerektirdiği işlemleri yapmadığınızda, biz avukatlar olarak size karşı Yüksek İdare Mahkemesi’nde dava mı açalım?

Örneğin, on kuruma dilekçe sunduysam ve cevap alamamışsam, yüz binlerce TL’lik davalarla mı cevap peşine düşeceğiz?

Bir kurum, kendini mahkemeler aracılığıyla mı cevap vermeye layık görür?

Böyle bir durumda tüm sistemin iflas ettiğini ilan etmemiz gerekmez mi?

Bir kenarda oturup çaresizlik içinde izliyoruz; “Lütfen cevap verir misiniz?” diye soruyor vatandaş, ama yanıt yok.

Bu sorunun çözümü için bir avukat tutmak mı zorunlu?

Rahmetli anneannem derdi ki, “Ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa, derdimizi yine de yazamaz.”

Gerçekten de Kıbrıs Türkünün derdi öyle büyük ki, yazmakla bitmiyor.