Aşırı koşullar aşırı tepkiler gerektirir

Kıbrıslı Türkler siyasi iradelerini ‘KKTC’ aracılığıyla ifade etmeye karar verdikleri günden itibaren hep kaybetti.

Şu anda içinde bulunduğumuz durumun tespitini yapmaya hiç niyetim yok. Etrafta hiç durmaksızın durum tespiti yapan çok. Dilerseniz bunun tartışmasını yapabilir, geçen yıllar süresince elimizde toplum olarak neler vardı, ne gibi kazanımlarımız ve kayıplarımız olduğunu teker teker ele alarak karşılaştırabilir, bu şekilde devam edersek koşullar ne olacak diye öngörülerde de bulunabiliriz.

Bizim ihtiyacımız olan kararlılık ve hareket!

Kararlılık neyi gerektirir? Tüm paydaşların ortak bir vizyonunu.

Bunu nasıl sağlayabiliriz? Diyalogla. Kiminle? Tüm politik partiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları... yani toplumun tüm kesimleri ile!

Herkes ayni problemlerden yakınırken, ayni tespitleri yaparken, biz neden ‘biz’ olamıyoruz? Çünkü parça parça problemlerle meşgul tutuluyoruz, parça parça tepkiler göstermeye zorlanıyoruz. Öğretmenlerimiz, KIBTEK çalışanlarımız, emekçilerimiz, üreticilerimiz...

Bildiğiniz böl ve yönet stratejisi!

Mesele toplumsaldır.

Anlaşılması gereken bişey var. Biz hukuksuzluk, yasadışılık içinde hukuk ve kural ararken kendimizi kandırıyoruz. Çünkü karşımızda ‘muhatap’ olarak bulduklarımızın ne ‘hukuksuzluk’ gibi bir gailesi, ne da utanacak yüzleri var.

Annan planı öncesi dönemin çok daha kötü bir versiyonunu yeniden yaşıyoruz aslında. Toplumun bir çıkmaz sokakta olduğu, baskının tavan yaptığı bir dönem. Hatırlayın. Ben o dönem ortaokula gidiyordum. Meydanlar esas o zaman boş değildi! 

Neyi bekliyoruz?

Doğrudur, şu anda toplum olarak motivasyonumuz oralarda değil. Olması lazım.

Eylemlerle bişey elde edebileceğimiz inancını kaybettik. Yeniden kazanmamız lazım. Çünkü, yukarıda belirttiğim gibi, parça parça yapılan eylemler bize inancımızı kaybettirdi. Manasını yitirdi. Mesele sokakta yürüyüp, meclis ya da elçilik karşısında iki kelam etmeyi çoktan aştı.

Soruyorum...başka bir seçeneğimiz var mı? Var ama önce bir araya gelelim.

Nasıl olacak bu? 

1.         Farklı politik ideolojileri bir kenara bırakmamız gerek

2.         “TOPLUMSAL FAYDA”yı tek ideoloji olarak kabul edip toplumsal seviyede hareket etmeye başlamamız gerek. Yakın bir geçmişe kadar bunu yaptığımızda hep kazandık.

3.         Bu toplumu bu hale getirenlere bu memleketi dar etmemiz gerek.

İçinde bulunduğumuz koşullar aşırıdır ve bu koşullara uygun tepkiler gereklidir.

Son olarak...Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve Kıbrıslı Rum lider ile New York’ta yemeğe giden Ersin Tatar’ın yemek esnasında aklından geçenleri duydunuz? 

Uçağa yetişecek miymiş, yetişmeyecek miymiş, jetlag olmuş muymuş, Kıbrıs’a saat kaçta gelebilecekmiş... Bunlar kendi ağzından çıktı.

Biz toplum olarak çözüm derdindeyken, efendi neyin derdinde. Bu tamam mı, ey ahali!?

Özgürce,

Hulusi Kilim

[email protected]