SİNEKLİ
Bu hafta İtalya'daki Lombaridanın göllerinden birinde Como’dayız.
Haftasonu ve iş gezisi birleşmiş olduğundan biraz da sükûnet aramaktayız.
Perşembe 15:00 THY Milano uçağında yolcunun %80'i İtalyan.
Uçaktaki iniş ve biniş nezaketi sanırım bundan kaynaklanıyor.
Ne ağlayan çocuk var ne de süt ısıt emrini kabin memuruna veren yeşil pasaportlu bir kadın devlet memuru yolcu. Başüstü dolaplarında oldukça küçük çekçek çantalar ve bilgisayarlar dışında alışveriş torbası bile yok .
Birkaç Türk hanımı ve bir kaç genç çift dışında aşina yüzler de yok.
Onlarda bu kalabalığın arasında zaten onlardan biri gibiler.
Sanki Istanbul çıkışlı değil de bir Avrupa kentinden bir başka Avrupa kentine uçuyor gibiyiz,
Malpensaya indiğimizde bagaj bantında ne polis var ne de gümrük çıkışında polis köpeği. Hatta pasaporta geldiğimizde ancak 5-6 kişiyiz. Ne soru var ne de sual. Gayet nazikçe pasaport vizelerimize bakarak hoşgeldiniz diyorlar . Yolcu karşılama bölümünde ne demir tekno barlar var ne de nefes ve ter kokusu. Birkaç elde isim pankartlı görevli karşılama şöförü dışında kimse görünmüyor. Dolu uçaktan inen yolcu sanki metroya, otobüse, taksiye giderken buhar olmuş .
Hızlıca taksiye ulaşıyoruz. Hele çıkış kapısında kimseler yokken sıradaki ilk arabaya yanaşıyoruz. Şöför hemen bavuluma el atıp bagaja yerleştirdikten sonra koşup kapıyı açıyor. Temiz ve konforlu arabanın arka koltuk cebinde de çeşitli dergiler göze çarpıyor . Hemen iyi günler dileyerek adresi soruyor.
Hotel tre re a pizza Cavour del como sud diyorum
Navigationu programlayıp alandan ayrılıyor .
Ne korna sesi var ne de şerit değiştiren trafik canavarları.
Klima 23 derecede ve uygun olup olmadığını sorduktan sonra çok kısık bir müzik ile yola devam ediyoruz. Andrea Bocelli'nin inanılmaz teknik ve sesi yolculuğumu bir rüyaya dönüştürüyor. Göz alabildiğine uzanan mısır tarlalarının bazıları nadasa bırakılmış. Her yer de yemyeşil korular dikkat çekiyor. Köylerin kiliseleri ve arada serpiştirilmiş fabrikalar düz Po ovasında adeta usta ressamların elinden çıkmışçasına bir peyzaj sunmakta.
Otelin kapısının önüne vardığımızda şöför fatura içn isim soruyor. Gerek olmadığını söylediğim halde bir makbuz uzatıyor. Resepsiyona ilerliyorum.
O an hatsız olmasına rağmen ajanda ve fotograf makinası olarak kullandığım telefon cihazının cebimde olmadığını fark ediyorum ve takside düşürmüş olduğumu anlıyorum. Giden gider, her işte bir hayır vardır desem de Varlık kaptan ve uçuş ekibi ile havada çektiğimiz hatıra fotografının kaybolmasına üzülüyorum.
Akşam güneşi gölün yanındaki dağların ardına süzülürken bir hızlı pizza ve bir kadeh şarap için Türk garsonun da çalıştığı il caicco ya pizza voltaya doğru admlarımı yoğunlaştırdığımda belki milyonlarca minicik sineğin havada uçuştuğunu fark ediyorum . Restoranın tentesinin altına geldiğimde hepsi kayboluyor . Meydan boyunca yayaların elleri ya da yelpazeler ile sinekleri kovalayarak yürüyüşlerini hayretler içinde izleyip servisteki personele neden belediyenin ilaçlama yapmadığını soruyorum . Her canlının eşit yaşam hakkı olduğunu doğanın dengesi açısından sulak alanların önemini ve onlarla beslenen diğer canlıları anlatarak bana hem medeniyet hem de biyolojik bir konferans veriyor. Evet sinek ufak ama mide bulandırmıyor .
Otele geri dönerken aklım hala cihazda kalan fotograflarda. Üstelik bu yolculukta yanımda başka cihazda yok. Tam düşüncelere dalmışken önüme düşen bisikletlerin gölgeleri ile kendime gelip arkama baktığımda yaşlı çiftin sessiz ve yavaşça pedallarından ayaklarını indirip bana yol verdiklerini fark ediyorum.
Medeniyet ve gelişmişlik rüzgarı nefesimle ciğerlerime dek doluyor.
Resepsiyona varıp anahtarı istediğimde bana bir de zarf uzatıyorlar.
Şaşkınlıkla açtığımda içinden takside unuttuğum cep telefonu cihazının çıktığına hayret ediyorum. Şöförün ben çıkar çıkmaz arayıp bıraktığı yolcuya ait bir cihaz olduğunu resepsiyon bildirdiğini ve ancak mesai sonunda bırakabileceğini söylediğini iletiyorlar, ne de olsa malpensa como arası 140 kilometre yol diyorlar.
Varsın özgür uçsun sinekler biz bataklıkta yandaş, yoldaş, paydaş böcekler ile uğraşırken. Varsın aklı ahlakı kalmamış toplumumuzun sokaklarına dddt sıksın belediyelerimiz. Varsın kapansın Menderes Deltası, kurusun sulak alanlar yat limanları yapılsın. Hatta meralar unutulsun su kaynaklarının referansı olduğundan. Gelsin hesler, gelsin nükleer, gelsin servis ticareti. Olsun her yer bina ve zina.
Ama unutmayalım ki taze boka çok sinek konar mutlaka.