SIFIR NOKTASINDAKİ KADIN (Neval El Seddavi)
“Evet, katilim ama suç işlemedim”
Firdevs
Sıfır Noktasındaki Kadın, Mısır'da toplumun baskıcı ve ataerkil yapısında hayatta kalmaya çalışan Firdevs adlı bir kadının yaşam öyküsünü anlatır. Firdevs’in dilinden dökülen “Çünkü sokak, bir sığınak arayabileceğim, tüm varlığımla kaçabileceğim tek güvenli yerdi.” cümlesi adeta kitabın özeti niteliğindedir. Firdevs, çocukluğunda cinsel istismara uğrayan, yetişkinlikte evliliğin baskısı altında ezilen, sonrasında fahişelik batağına itilen ve nihayetinde ölüme mahkûm edilen bir kadındır. Bu süreçte Firdevs'in kendi özgürlüğü ve onuru için toplumun koyduğu kurallara başkaldırması, onu trajik ama ilham verici bir kahramana dönüştürür.
Her ne kadar roman Firdevs’in yaşamına odaklansa da perde gerisindeki aktörler için çarpıcı ipuçları içermektedir. Zira Firdevs’in yaşam hikayesi bir sonuçlar zinciridir. Toplum, bir suçlu değil, bir kurban yaratmıştır. “Bu bağlamda” Firdevs’i bir “Beden Fahişesi” olarak tanımlarsak onu bu sürece iten insanları “Fikir Fahişesi” olarak tanımlamakta bir sakınca görmüyorum. “Elalem ne der” düşüncesinde olan bir baba ayıplanmamak karşılığında evladının hayatını, üniversitede ders veren Şeyh Amca, bir bakış bir dokunuş için inancını, eşinin lokmalarını sayan koca 3 kuruş için namusunu satmıştır. Erkek egemen dünyanın en zayıf noktasını keşfeden Firdevs, bedenini kiralarken ruhunu temiz tutmuş, ancak diğerleri beden satın alırken, para ile birlikte kişiliklerini teslim etmiştir. Bedenini kiralayan kadını linç etmekte sabırsız davranan toplum bu bedeni satın alan erkekleri inkâr ederek kocaman bir ikiyüzlülük sergilemiştir. Zira başkasını suçlamak kolay iken kendi eşini, babasını, kardeşini görmezden gelmediğinde eylem gerekecek ve bu eylemin sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaktır. Toplum, inanç ve ahlak noktasında öylesine ciddi bir çöküş içindedir ki, bu çöküşün farkında olmadan sebep olanlara alkış tutmaktadır.
Bu roman sadece bir Orta Doğu toplumunun hikâyesi değil, dünyanın dört bir yanında yankılanan bir çığlığın hikâyesidir. Yukarıdaki örnekler tanıdık gelmese de sütten çıkmış ak kaşık olmadığımız ortadadır. BİRÇOK “Fikir Fahişesi” aramızda dolaşmaktadır. “Emek en yüce değerdir” derken sol elini kaldırıp yumruk yapan şahıs, kendisine ekmek kapısı açan arkadaşlarını dolandıran ve ardından türlü yalanlarla, iftiralarla itibar suikastında bulunuyorsa “Fikir Fahişesi” değil de nedir? “Sesinin yumuşaklığı sakinliğinden değil zalimliğinden gelen” şahıs, “Büyük paraları onurunu yitirmeden kazanamayacağını ama onurunu korumak için paranın yeterli olacağını” keşfetmiş ve bu olayları bildiği halde her şeyi kabullenip etrafında fır dönen insanları düşündüğünden çok daha ucuza satın almıştır. Yediği içtiği ayrı gitmeyen dostlarının(!) aldatılmasına çanak tutan kişi bunu neyin karşılığında yapmıştır bilinmese de, bu şahıs bir “Fikir Fahişesi”dir. Özel dersine gelmeyen öğrencinin notunu düşük veren öğretmen, mesai saatinde işleri yavaşlatıp hafta sonu ekstra mesaiye giden memur, hastaneye gelen hastayı özel muayenehanesine gelmek zorunda bırakan doktor, eşi dostu hakkı olmayan bir işe girebilsin diye inanmadığı partiye oy veren vatandaş, tanıdık biri olduğunda ceza yazmayan trafik polisi, dairede sıra beklememek için tanıdık memur yanına giden tüccar…
Yukarıdaki paragrafta BİRÇOK yazmamın sebebi, yumuşak bir geçiş yapabilmekti. Aslında hepimiz az çok bir “Fikir Fahişesi”yiz. (İstisnası var mıdır bilemeyeceğim, varsa, önlerinde saygıyla eğiliyorum) Dönemin muktedirleri Firdevs’i ortadan kaldırmak istedi çünkü Firdevs tüm maskeleri kaldırarak hakikati gösterdi onlara. Aynı sebepten beni linç etmek isteyenlere tek bir sözüm var, “İlk taşı günahsız olanınız atsın!”
Firdevs’in bizlere anlatacağı çok şey var. Çünkü bu kitap, sadece bir okuma deneyimi değil; bir yüzleşme, bir sorgulama ve belki de bir devrim. Asıl soru; onunla tanışmaya cesaretimiz var mı?
Kitaptan birkaç alıntı:
- Kız çocuklarından biri öldüğü zaman babam her zamanki gibi yemeğini yer, anneme ayaklarını yıkatır, sonra yatmaya giderdi. Ölen çocuk erkekse, babam annemi dövdükten sonra yemeğini yiyip gene yatağa yollanırdı.
- Sesinin yumuşaklığı sakinliğinden değil zalimliğinden geliyordu.
- Gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hala benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hala benim…
- O güne kadar kimse bana portakal mı mandalina mı sevdiğimi sormamıştı.
- Şirkette üç yıl geçirdikten sonra, bir fahişe olarak, ben de dahil bütün kadın memurlardan daha saygın olduğumu, bana daha fazla değer verildiğini kavradım.
- Kadın memurların işlerini yitirmekten, fahişelerin yaşamını yitirmekten korktuğundan daha çok korktuklarını fark ettim. Kadınlar işlerini kaybedip fahişe olmaktan korkarlar, çünkü fahişelerin yaşantısının kendilerininkinden daha iyi olduğunu bilmezler.
- Artık onuru korumak için büyük paraların gerektiğini, ama büyük paraların onuru yitirmeden kazanılamayacağını öğrenmiştim.
- Ama ben kurtulmak istemiyorum, affedilmek de istemiyorum. Çünkü senin suç dediğin şey bence suç değildir.