‘Şahsi Temsilci’ ve Vazgeçiş…
Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakereler 7 Temmuz 2017’de İsviçre’de çöktüğünden beridir adada çok şey değişti. Bu değişiklikler başka bir yazının konusu. Ancak bu yazının amaçları bakımından, o günden bugüne iki toplum arasındaki güvenin ve çözüme olan inancın ne derece azaldığını vurgulamak gerekiyor.
Şimdi, Crans Montana’nın üzerinden geçen neredeyse 6.5 yılın ardından, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Kıbrıs’ta ortak bir zemin arayışı için yeni bir üst düzey yetkiliyi görevlendirdi.
Kolombiyalı diplomat ve dışişleri eski bakanı María Angela Holguín Cuéllar, 5 Ocak 2024 itibariyle Guterres’in ‘Şahsi Temsilcisi’ olarak atandı.
Holguín’in ‘Şahsi Temsilci’ unvanı ilk bakışta Türk tarafı – Ankara ve Kıbrıslı Türk lider Ersin Tatar – açısından diplomatik bir zafer olarak algılanabilir. Zira bir süredir Rum tarafının hilafına, ‘Özel Temsilci’ değil, bir ‘Şahsi Temsilci’ atanması konusunda ısrarcıydılar.
Bu ısrarın nedenlerine gelmeden önce, unvandaki bu değişikliğin salt terminolojik oluğunu, Holguín’in unvanı ne olursa olsun, BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde hareket etmekle yükümlü olduğunu söylemekte fayda var. Kıbrıs sorunu konusunda Guterres’i temsil eden herhangi üst düzey bir yetkili – unvanı ne olursa olsun – Güvenlik Konseyi kararlarını göz ardı edemez.
Gelelim Türk tarafının ‘Şahsi Temsilci’ ısrarına…
Türk tarafı ‘Şahsi Temsilci’ unvanı ile adaya gelecek bir BM yetkilisinin bir ‘Özel Temsilci’ gibi iki-bölgeli, iki-toplumlu federasyon tezi ile sınırlı olmayacağını, bunun dışındaki çözümleri göz önünde bulundurabilecek hareket serbestisine sahip olabileceğine inanıyor. Böylece 2017 sonrasında talep edegeldiği ‘egemen eşitlik’ yönünde adım atabileceğini ümit ediyor.
1964’te Kıbrıs’ta görev alan ilk üst düzey BM yetkilisi Galo Plaza’nın unvanı “BM Arabulucusu” idi. Ondan 50 yıl sonra 2014’te atanan Espen Barth Eide ise “Özel Danışman” unvanını taşıyordu. Üst düzey BM yetkilileri çok sayıda farklı unvan taşımalarına rağmen, faaliyet alanları ve önerebilecekleri çözümler Güvenlik Konseyi kararları ile sınırlıdır.
Dolayısıyla, BM Genel Sekreteri Türk tarafının unvan konusundaki talebini karşılamış olsa da, bu terminolojik bir nüanstan öteye geçmeyecek ve fiilen Holguín Güvenlik Konseyi kararları – yani iki bölgeli, iki toplumlu federasyon, siyasi eşitlik, tek uluslararası kimlik vs. - çerçevesinde hareket edecektir.
Yukarıda da bahsettiğim gibi, Türk tarafı iki devlete dayalı bir çözümde ısrar ederken Rum tarafı – en azından kağıt üzerinde - iki-bölgeli, iki-toplumlu, siyasi eşitlik temelinde gevşek bir federasyon öngörüyor. İki tarafın pozisyonları bu kadar zıtken ve karşılıklı güven bu derece azken Holguín’i zor bir görev bekliyor.
BM Genel Sekreteri’nin geçtiğimiz gün Barış Gücü ile ilgili Güvenlik Konseyi’ne sunduğu rapor da bu zorluğa işaret ediyor.
Genel Sekreter Guterres raporunda, BM Barış Gücü’nün görev süresinin 31 Ocak 2025’e kadar uzatılmasını önerirken, Kıbrıs konusundaki umutsuzluğunu dile getiriyor.
Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk taraflarının Kıbrıs sorunu ile ilgili pozisyonlarının birbirinden ne kadar uzak olduğunu vurgulayan Guterres, “ayrılık her geçen yıl daha da arttıkça, herkesin kabul edebileceği bir çözüm olasılığının giderek azaldığının her iki tarafta da farkına varıyor” diyor.
4 Mart 2024’te Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs’taki varlığının 60. yılını tamamlamış olacağını vurgulayan Genel Sekreter, bu yıldönümünün “çarpıcı/iç karartıcı” bir hatırlatma olduğunu söylüyor ve uyarıyor:
“Hem adada hem de bölgede son zamanlarda yaşanan gelişmeler, bize, çatışmaların
yüzeyde donmuş gibi görünseler de genelde alttan alta kaynamaya devam ettiklerini gösterdi.”
Adeta bir vazgeçişin sinyallerini veren bu rapor, bize, siyasi bir çözüm umudunun olmadığı bir yerde BM’nin daha ne kadar varlık gösterebileceğini ve uluslararası toplumun tamamıyla elini ayağını çektiği bir kuzey Kıbrıs’ın neye benzeyeceğini sorgulatmalı.